بسم الله الرحمنِ الرحيم
RİSALETE İMAN ETMENİN EN TEHLİKELİ YANI
Başlıktaki inceliği görmeyip “Risaletin tehlikeli yanı olur mu?” diye sormayın sakın. ‘el-Emin’ olandan gelen risalet tehlikeli olur mu hiç? Tehlikeli yanları olan ‘risalet’ değil, ‘risalete iman etmek’tir. İnceliği yine görmeyip “Risalete iman etmenin tehlikeli yanları olur mu hiç?” diye de sormayın çünkü tehlikeli yanları var hem de epey var çünkü insan türü risalete iman etmeyi çok ama çok tehlikeli bir eylem haline getiren bir dünya kurdu ve biz de işte o dünyada yaşıyoruz.
‘Risalete iman etmek’ beraberinde dünya düzeninin size düşman olma tehlikesini getiriyor en başta. Maddi güçleri dağları devirecek kadar çok olan istikbar sistemlerinin düşmanlığı, güle oynaya karşılanacak boyutlarda değil işte. Örnek mi? İşte, Gazze gözümüzün önünde. Viran olmuş evler, yerle bir edilmiş mahalleler, parçalanmış cesetler, bölünmüş aileler, kaybolmuş insanlar, açlık, sefalet hepsi birden üzerine hücum ediyor zavallı insanların. Sanmayın ki bu Gazze ile sınırlı kalacak. Şu yeryüzünde şu mübarek Kur’an durduğu müddetçe bir gün her yer Gazze olacak.
Ne kafirlik bu dünyayı terk edecek ne de kafirler savaş baltalarını gömecek çünkü kafirlik ve kafirler sadece savaştan, kandan, mazlumların çaresizliğinden, iyilerin güçsüzlüğünden beslenir. Bunlar olmadan ne kafirlik ne de kafirler nefes alabilir.
Bu yüzden eğer herhangi bir insan, adı “BARIŞ” olan İSLAM’a gerçek manada inanırsa kardeşlik türküleri çığıran bu kafirlerin bir gün mutlaka dünyayı kendisine dar edeceği tehlikesiyle karşı karşıyadır her zaman (o farkına varmasa da).
Şu bir gerçektir. Şeytan uyumaz, uyutur; şeytan barışmaz, avutur ama bu değildir risalete iman etmenin en tehlikeli yanı. Buna çare bulunur, “şehitlik” dersiniz, “cennet” dersiniz, “yalan dünyadan kurtuldum” dersiniz, “kahramanlık” dersiniz ama bir şekilde bununla baş edersiniz.
‘Risalete iman etmek’ beraberinde, şu dünya zevklerinden mahrum kalma tehlikesini getirir bir yandan. Tarla sürersiniz ekininizden, ev yaparsınız içinde yatmaktan, araba alırsınız üstünde gezmekten zevk alamazsınız. Malınız çoğalır ama siz üzülürsünüz. Adını bile bilmediğiniz fakirlerin ellerini gırtlağınıza yapışmış hissedersiniz. Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca el her zaman boğazınızı sıkar da yediğiniz her lokma midenize gitmemek için isyan eder.
En sevdiğiniz yemekten tam istediğiniz tadı alacakken üzerinizde adını bilmediklerinizin hakkı gelir aklınıza. Lokma midenize mi gitsin yoksa gözlerinize isyan eden yaşlar mı dökülsün gözlerinizden bilemezsiniz. En tatlı yiyecek kaşık kaşık zehire dönüşür birden.
Bin bir zahmetle aldığınız evin penceresinden tam usul usul yağan yağmuru seyretmek üzereyken Gazze’de yerle bir olmuş bir evin kalıntıları arasında yüzü toza bulanmış bir çocuğun “Allah’ım beni öldür, cennette yemek yiyeyim.” diye feryat eden görüntüsü belirir pencerenizden. O artık bir pencere olmaktan çıkmış, zindanınızın duvarına dönüşmüştür.
Ellerinizle yaptığınız evden utanırsınız. “Evladım, senin evin yıkıldı da ondan feryat edersin. İnsanın evi yıkılmadan da altında kalacağını bilmezsin. Sen yıkılmış duvarların altında ezildin ben yıkılmamış duvarların. Senin yüzüne yıkılmış evinin tozları bulandı, benim yüzüme yıkılmamış evimin kiri.
Ama bu da değildir risalete iman etmenin en tehlikeli yanı…
Slogan atacak meydanlar bulursunuz, aşevleri kuracak paralar yollarsınız, evler inşa edecek sadakalar toplarsınız, maaşınızın bir kısmına onları ortak edersiniz, secdelerin ardından ağlayarak “Elimden bu geldi rabbim, affet!” dersiniz bir şekilde baş edersiniz bununla.
‘Risalete iman etmek’ beraberinde, bekar olsanız bekarlığınızdan, evli olsanız evliliğinizden utanma tehlikesi getirir beraberinde. Bekarsanız gidip oralarda parçalanmış bir ceset haline gelmediğiniz için utanırsınız.
İnsanlık tohum olmuş Gazze bir tarla; bombalar yakıt olmuş tanklar traktör. İnsanlık tohumu serpiliyor Gazze tarlasına. Bu tarlanın ürünü açlık, sefalet, çaresizlik. ‘BİRE BİN VEREN YETİM TARLASI’dır orası artık. Hasadın mübarek olsun ey insanlık!
O yetimlerden bir yetim olmadığınız için “Anne” demekten utanırsınız annenize.
Evliyseniz daha beter. Sevmeye doyamadığınız eşinize iki güzel söz söylemekten utanırsınız.
Yetim tarlasında yetişmiş çocuklar aklınıza gelir de başını okşadığınız çocuğunuzdan utanırsınız.
Türkistan’da Çinlilerin tecavüz ederek hamile bıraktığı Uygur kız gelir de aklınıza “Çiçeğim” dediğiniz kızınızı koklamaktan utanırsınız.
Açlıktan ölmüş çocuğunu kollarında tutan, avurtları çökmüş, bir deri bir kemiğe dönmüş annenin her biri bir bomba gibi yüreğinizde patlayan sözleri aklınıza gelir de aile annesi-babası olduğunuzdan utanırsınız.
“Benim çocuklarımı da öldürün, beni de öldürün!” diye diye ağlarsınız da yaşadığınızdan utanırsınız.
Ama bu da değildir risaletin en tehlikeli yanı…
Kurtardığınız, sahip çıktığınız, bir şekilde himaye ettiğiniz, himaye edilmesine yardımcı olduklarınız aklınıza gelir de bunlarla da baş edersiniz.
‘Risalete iman etmek’ beraberinde, en yakınların bile sizi terk edip düşman olma tehlikesini beraberinde getirir.
Uğruna öleceğiniz anneniz, babanız, oğullarınız, kızlarınız, kardeşleriniz “Rabbim Allah, benim rabbim sizin de rabbinizdir, O’na secde edin.” dediğiniz için size düşman olurlar. Siz onları temizliğe çağırdıkça, onlar alabildiğine kire pasa bulanarak karşınıza çıkarlar.
Siz “dürüstlük” dersiniz onlar “ahmaklık”. Siz “doğruluk” dersiniz, onlar “esaret”. Siz “iman” dersiniz, onlar “özgürlük”. Siz “Kur’an” dersiniz onlar “iyi ama…” diye başlayan safsatalar dizerler karşınıza.
Ama risalete iman etmenin en tehlikeli yanı bu da değildir…
Bir gün Şuayb gibi “Ben size dememiş miydim!” diyeceğiniz günün geleceğini düşünerek veya “Yüce dostlar katına” diyeceğiniz günü özleyerek baş edersiniz bununla.
‘Risalete iman etmek’ beraberinde, en amansız iftiralara açık hale gelme tehlikesini beraberinde getirir aynı zamanda.
Öyle iftiralar ki alıcıları geceden sıraya girerek upuzun kuyruklar oluşturmuştur.
Saf Allah rızası için eylemde bulunmanın ne olduğunu hiç bilmeyenler, yardım için el uzatsanız “el kaldırdı”, tedavi etmek için tümörüne neşter vursanız “öldürmeye teşebbüs etti” derler.
İlaç verseniz “zehir”; yatak, yorgan verseniz “mezar” derler.
Fakat bu da değildir risaletin en tehlikeli yanı…
“Ah!” dersiniz, “Allahümme maas sabirin” dersiniz, “Sen biliyorsun ya Rab!” dersiniz de bununla baş edersiniz.
Ne düşünürseniz o değildir risaletin en tehlikeli yanı.
RİSALETİN EN TEHLİKELİ YANI ALLAH’I SEVMEKTİR.
Allah’ı sevince artık hiç kimseye “Önce Allah’ı sonra seni seviyorum.” diyemiyorsunuz çünkü O’ndan sonrası olmaz.
Allah’ı sevince şeyler içinde hiçbir şey kalmıyor. Gözler bir kere kusursuz olana değince kusurlu olanlar görülmüyor artık. Diller bir kere Sonrasız olanın adını anınca ‘SONRA’ diye bir şey kalmıyor.
Risaletin en tehlikeli yanı ALLAH’I SEVMEYİ ÖĞRETMESİDİR.
İşte bu tehlikeyi göze alanlar MÜMİNLERDİR!
Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.
الحمد لله رب العلمين