بسم الله الرحمنِ الرحيم
YAHUDİLİĞİN ve MÜSLÜMANLIĞIN ORTAK “TEMEL DİNAMİĞİ”
Yahudilikle alâkalı olarak Kur’an’da anlatılanların tamamını birleştirecek olursak, asıl kökü “olması gereken doğal hâlden olmaması gereken bir başka hâle dönmek, dönüşmek” anlamlarına gelen ‘hadu’ kavramının muzari fiil formunda isim hâline gelmesi, ‘Yahudi’ diye nitelenenlerin tanınmasının ve bilinmesinin bu fiili sürekli olarak işlemeleri üzerinden bilineceği anlamına gelmektedir.
Bu durumda ‘Yahudi’ denen kişinin tanınmasını sağlayan en önemli kriter, “bir aslı, bir esası, kendi asıl ve doğal konumu üzerinde bulunan bir şeyi kendi gerekliliklerine göre yeniden düzenlemek, tarif ve tanım getirmek, farklı bir işlevsellik kazandırmak veya işlevselliğini yeniden belirlemek” olduğu anlaşılmaktadır. Yahudilik hakkında Kur’an’da da “kelimeleri vaz edildiği konumlarından başka bir konuma çekmek, harfleştirmek” örneği verilmiştir ki bunların, kelimeleri vazedildikleri konumdan kaydırması, kendi gerekliliklerine göre düzenlemeleri anlamına gelmektedir. Yani kelimeleri vazedildikleri konumdan anlamsız bir konuma değil, kendi arzuladıkları anlama gelecek bir konuma çekmişlerdir fakat bunu yaparken kelimeleri yok etmemişler, o kelimeyi kaldırıp yerine başka bir kelime koymamışlardır; kelimeyi kendi konumundan başka konuma çekmişlerdir.
Mesela, noktalı ve harekeli metin asla noktasız ve harekesiz metni yok etmez, tam tersi noktalar ve harekeler noktasız ve harekesiz metnin heyetini kullanır. Aslı noktasız ve harekesiz olan bir yazıya nokta ve hareke koymak, metindeki kelimeleri vazedildikleri konumdan istenilen konuma getirmektir.
Yahudiler ve Yahudice düşünenlerin tamamı tarih boyunca bunu yapmışlardır. Geçmişte (ve şimdi) dünya üzerinde çok dağınık bir şekilde yaşayan Yahudiler, bulundukları bölgelerde yerel dillerle muhatap olmuşlardır fakat hangi bölgede olurlarsa olsunlar kullanılan yerel dili yeniden düzenleyerek temeli yerel dil olan ama kendilerine ait yeni bir dil uydurmuşlardır. “Ladino, Yeşiv, Yidiş, Yahudi Farsçası, Yahudi Arapçası, Yahudi Yunancası, Yevanik, Cuhuri, Şassi, Zarfatik, Gruznik, Yahudi Aramcası, Yahudi Berbericesi, Yahudi Malayalamı” gibi ve daha birçok dili kendilerince yeniden düzenlemişlerdir. Kendi dilleri olarak kabul ettikleri “İbranca” bile çok farklı şekildedir. Yahudilerin tamamının üzerinde uzlaştıkları sabit bir dilleri yoktur. Dinlerine temel aldıkları “İbranice” bile “Kutsal Kitap İbrancası, Mişna İbrancası, Yeni İbranca ve Modern İbranca” şeklindedir. Yahudilerin, üzerinde uzlaştıkları bir dillerinin olmaması sıradan bir Yahudi’yi daima din adamlarına muhtaç hâle getirmektedir çünkü eğer farklı İbrancalar arasındaki farklar din adamları eliyle bir esasa göre düzenlenip kural haline getirilmez ise ortak bir dini anlayıştan da söz etmek mümkün olmayacaktır.
Müslüman ulema, “Kur’an” denilen şeyin bir asla (noktasız ve harekesiz metne) yaslanarak oluşturulan yaklaşık 20 farklı kıraat olduğunu söylemektedirler hatta söylemekle kalmayıp bunu tüm dini esasları belirleyen ana esas olarak almaktadırlar. Ana esas olarak kıraatleri almak tıpkı Yahudilerde olduğu gibi dini esasların belirlenmesinde ulemayı “vazgeçilmez” hatta Kur’an’dan daha fazla “olmazsa olmaz” hâline getirmektedir.
Yahudiliğin ve Müslümanlığın “temel dinamiği” tıpkısının aynısı denilebilecek kadar birbirine benzemektedir. İsimlerinin farklı olması onların iki benzemez oldukları anlamına gelmez. Nitekim tek yumurta ikizleri iki farklı isimle isimlendirilirler ama biri diğerinin tıpkısının aynısıdır. Hatta öyle ki hangisi önce hangisi sonra doğdu o bile anlaşılmamaktadır.
Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.
الحمد لله رب العلمين