İMÂNIN CİNSİYETİ YOKTUR (2)

-İMÂN EDEN KİŞİ VARLIĞA ALLAH İLE BAKAR-

Tarihin utanç sayfalarını göz ardı etsek bile günümüzde de kadın; toplumların en ezileni, olumsuzluklardan en fazla etkileneni, güçsüzlüğünden dolayı en fazla hor görüleni, din, âdet, gelenek-görenek adına kendisine en fazla kurallar konulanı, yaşam alanı en fazla daraltılanıdır. Bu pratiği göz ardı etmek veya böyle bir şeyin olmadığını söylemek mümkün değildir. Bize ulaşan tarihi bilgilerin doğru olduğunu varsayarsak bırakın insanlık tarihinde esâmesi okunmayan ilkel toplumları, ileri derecede yüksek seviyesi olan medeniyetlerde bile kadının durumunun günümüzde olduğundan çok da farklı olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla ilgili aktarılabilecek binlerce veriyi tarih kitaplarında bulmak mümkündür ama zaten herkesin bildiği şeyler olduğu için buna gerek yoktur. Fakat böyle de olsa bu durum sanıldığı gibi eski veya yeni toplumların kadına doğru bir bakış açısı geliştirmemelerinden değil, varlığın tamamını ve yaşanılan hayatı doğru tanımlamamaktan kaynaklanmaktadır. Üstelik bu sadece erkeklerin içinde bulunduğu bir durum değil bizzat kadınların da en az erkekler kadar ortak oldukları bir durumdur. Kur’an kıssalarının satır aralarında bu durumu açık bir şekilde görmek gayet mümkündür.

Meselâ, kıssası çeşitli şekillerde ele alınan Lut ve toplumunu ile alalım. Bilindiği gibi o toplum günümüzde “homoseksüellik” diye adlandırılan bir sapıklığı hayat biçimi olarak yaşayan bir toplumdu. Ama böyle olmalarına rağmen bir resûle eş olan Lut’un karısı kocasını değil de o toplumu desteklemiştir. Kaldı ki Lut’a inananların sadece kendi kızları olduğunu göz önüne aldığımızda o toplumun sapıklığını destekleyen tek kadının Lut’un karısı olmadığı anlaşılmaktadır. 

Peki ne olmuştur da o toplumun kadınları Lut’a değil de homoseksüel olan diğer erkeklere inanmışlar ve onların yaptıklarını iğrenç bir iş olarak tanımlayan Lut’a engel olmak için o erkeklerle birlikte iş birliği yapmışlardır? 

Lut’un getirdiği din kadına o toplumun kadına verdiği değerden daha az mı değer vermiştir? 

O toplumda kadınlar alabildiğine özgürdür de Lut’un getirdiği din onların özgürlüğünü ellerinden alıp erkeklerin davarı haline getirdiği için mi Lut’a karşı çıkıp kendi toplumlarını desteklemişlerdir?

O toplumun kaderini erkekler değil de kadınlar belirlemektedir de Lut’un getirdiği din onların bu güçlü etkinliklerini onların ellerinden aldığı için mi Lut’a karşı homoseksüel erkeklerle iş birliği yapmışlardır?

O toplumun tüm kurallarını kadınlar belirlemektedir veya kural koymada en az erkekler kadar söz sahibidirler de Lut’un getirdiği din onların bu toplum mühendisliğini onların elinden mi almaktadır da doğal olanı bırakıp sırf hayvânî isteklerle hareket eden erkekleri desteklemiş veya iş birliği yapmışlardır?

O toplumda hiçbir erkek herhangi bir kadına el kaldırmamış, kimse bir kadına fiske dahî vurmamıştır da Lut’un getirdiği din, homoseksüel erkekler lehine “kadının kemiklerini kırmak serbesttir” dediği için mi Lut’u değil de “kibar ve nâzik homoseksüel” erkekleri desteklemişler veya onlarla iş birliği yapmışlardır?

O toplumda kadınlar evlenirken, boşanırken miras konularında, şâhitlikte, nesil sahibi olmada, ailenin sahip olduğu mallarda ve daha birçok konuda alabildiğine geniş imkânlara sahiplerdir de Lut’un getirdiği din onların elinden tüm bu hakları aldığı için mi Lut’u değil de iğrenç bir temel üzerine kurulmuş olmasına rağmen o toplumu desteklemişler veya iş birliği yapmışlardır?

Kısacası Lut’un getirdiği din o toplumun kadına verdiği neyi ellerinden almak, hangi haklarını yok etmek, hangi yaşam alanlarını daraltmak istemektedir de kızları hâriç o toplumun hiçbir kadını -ki karısı da dâhil- Lut’a inanmamış, Lut’a destek olmamış, onun başarılı olması için değil de başarısız olması için çalışmıştır?

Şöyle mi demeliyiz; Lut’un getirdiği din, kadın için o kadar korkunç bir şeydir ki kadınlar o korkunç dîne inanmaktansa homoseksüel erkekleri daha tercih edilir saymışlardır.

Peki o toplumun erkeklerini kadınlarla değil de erkeklerle cinsel ilişki kurmaya tercih ettiren “ileri ve gelişmiş” düşünce nedir?

Bir erkeğin diğer bir erkekle cinsel ilişki kurmasının temelinde “mutlu, mesut” bir aile kurmanın, göz bebeği olacak nesil sahibi olmanın, eksik taraflarını birbirleriyle tamamlamanın olduğunu söylemek cehâletin en koyusu olacaktır. Bir erkeğin başka bir erkekle cinsel ilişki kurmasının temelinde ‘haz’dan başka bir şeyin olması mümkün değildir. Sadece haz temeline dayanan bir ilişki kurmak ise hayvandan daha aşağılık bir seviye gerektirmektedir. Temel yapıları, hayata bakışları, yaşam biçimleri hayvanlardan daha aşağıda olan erkekler karılarına, kızlarına, annelerine ne vaat ettiler de hayvanlardan daha aşağıdaki seviyeyi onlara da kabul ettirebildiler ve onların Lut’a inanmasına engel olabildiler?

O toplumun erkeklerinin homoseksüel olmalarının ve bunu bir yaşam biçimi olarak tüm toplumun meşrû görmesinin temelinde sadece erkeklerin cinsel tercihlerinin olduğunu söylemek bir başka koyu cehâlet olacaktır.

Böylesi bir yapıya sahip olan toplumun oluşmasında tek sorumlu erkek değildir. Çünkü o toplumun erkekleri de “kadınlardan” doğmaktadır. Her erkek bir kadının oğlu, kardeşi, dayısı, amcası, babası veya kocasıdır. Yani homoseksüel olan erkekler hiçbir kadından doğmamış da yerden mantar gibi bitmiş değillerdir. Lut’un karşısına sadece erkekler dikilmemiş, karısı da dâhil kadınlar onlarla güç birliği içine girmişler. “O toplumun kadınları istemiyordu ama erkeklerin baskısı ile bunu kabul etmek zorunda kaldılar” şeklinde köksüz bir söylemin içine girmek daha bir başka koyu cehâlet olacaktır. O toplumun kadınları Lut’a karşı bile isteye, seve seve “homoseksüel” erkekleri desteklemiştir.

Lut’un toplumunun içinde bulunduğu durumun tıpkısının aynısı günümüz Batı toplumlarında yaşanmaktadır. Hatta daha da ileri bir seviyededir. Bugün birçok Batı ülkesinde iki erkeğe “sizi karı-koca ilân ediyorum” demek hem kanûnen mümkündür hem de o toplumun kadını ve erkeği için son derece normal bir durumdur. Böylesi bir duruma cevaz veren toplumu sadece erkekler mi oluşturmaktadır? Ya da buna da şöyle mi diyeceğiz; o toplumlarda kadınlar o kadar söz ve hak sahibidirler ki İslâm gibi kendilerini karanlıklara mahkûm eden bir dini tercih etmektense erkeklerin homoseksüel olarak karı-koca olmalarını hoş görmek onlara İslâm’dan daha tercih edilebilir gelmiştir. O toplumun kadınları böylesi bir yaşam biçimine râzı olmadan önce hayat biçimleri hakkında seçim yapmak için İslâm da dâhil tüm yaşam biçimlerini önlerine koymuş, kafa yormuş, eğrisini doğrusundan ayırt ettikten sonra şu ân sahip oldukları yaşam biçimlerini tercih etmiş değillerdir. Bırakın herhangi bir dînî disiplini hiçbir bilinçli tercihleri hakkında bile düşünmemişlerdir. 

Günümüz dünyasında ne kadınlar ne de erkekler içinde yaşadıkları hayat biçimlerini bilinçli bir tercihle edinmekteler. Hiçbir tercihi üzerinde düşünmeyen ve sadece seçmekle haklı olduğunu zanneden kadınlar ve erkekler işte bu dünyayı birlikte inşâ etmişlerdir. El birliğiyle inşâ ettikleri bu dünya içerisinde sorun olan şey kadının daha fazla veya daha az hak sahibi olması değil böyle bir dünyanın bizzat kendisidir. 

İnsan hayatına değer vermeyen bir dünyanın parçası olan insanı ölüme mahkûm ederek ölümleri, yakalanmadan hırsızlık yapmanın akıllılık sayıldığı dünyanın bir parçası olan insanın elini keserek hırsızlıkları, adaleti kişinin tekelinde gören dünyanın bir parçası olan insana cezaların durmadan yükseltildiği kanunlar koyarak adaletsizlikleri, hakların güce göre belirlendiği dünyanın bir parçası olan insana karşı güçsüzleri güçlendirerek kavgaları bitirmenin veya önlemenin imkânı yoktur. Böyle bir dünyanın oluşmasında en az erkek kadar sorumlu olan kadının meseleyi kendisinin daha az hak sahibi olması gibi komik bir düzeyde çözmeye çalışması, yanan bir evin yatak odasına perde asmaya çalışmak gibi gözükmektedir.

Erkeklerin önünde el pençe divan durmakla meselenin çözüleceğini zanneden kadın, adalet değil egolarını tatmin peşindedir demektir. Mesele; evlilik, boşanma, miras, şâhitlik konularında doğru ölçülere sahip olmakla da çözülecek bir mesele değildir. Mesele; İslâm’ın kadını dövmeyi söylediğini veya söylemediğini ispat etmeyle çözülecek bir mesele hiç değildir. 

Mesele sanıldığından çok daha büyüktür ama ne yapılırsa yapılsın doğrunun uygulanmasının imkânsız olduğu çözümsüz, girift bir mesele de değildir. Hatta büyüklüğüne ters orantılı olarak çözümü oldukça basit ve oldukça kolaydır. Bu meseleyi çözmek için varlığa Allah ile bakmak yeterlidir. Allah’ı dikkate almak yeterlidir. Hatta bunun için Kur’an’ı baştan sona ezberlemenin de gereği yoktur. Kur’an’dan hiçbir bilgisi olmayan her insanın ânında uygulayabileceği kadar kolay ve yapılabilir bir şeydir.

İşte, geçmişte de günümüzde de insan türü buna râzı olamamaktadır.

Hatta meseleyi bir adım öteye taşıyarak söyleyeyim ki insan türü; her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyden haberdâr olan ve âhirette tercihlerini sorguya çekecek bir Allah’a tahammül edememektedir.

Bir mümin için; özlediği yaşam biçiminin tam olarak karşılanacağı ve bir daha elinden alınmayacağı tek yer CENNETtir. Bir erkeğin o cennet beklentisi eğer bir çadırın içine tıkılmış, bembeyaz tenli (çok affedersiniz) göğüsleri yeni tomurcuklanmış, erkeğinin gözünün içine bakan sayısına bereket hûriler temalıysa mümin olduğunu iddia eden bu erkek dünyada da kadına o gözle bakacak demektir. Bunun tersi olarak; bir kadının cennet beklentisi çadırın içinde erkeğini beklediği, pembe panjurlu evinin işlemeli perdelerini astığı, erkeklerin etrafında pervâne olduğu, kocasının bir dediğini iki etmediği temalıysa bu kadın dünyada da kendini öyle görecek demektir.

Her şeyin aslı olan Kur’an’ın insan târifini göz ardı ederek veya çözülmüş, anlaşılmış, yenilip yutulmuş bir mesele olarak görüp “Bunları geç; Kur’an kadına ne haklar vermiştir veya Kur’an’ın kadına bakışı nasıldır, onu söyle!” tarzında meseleyi CİNSİYET temeline taşıyarak anlamaya veya çözmeye çalışmak Kur’an’ı gönderen Allah’ı hiç tanımamak demektir… 

Kur’an’ın tüm emirleri, yasakları, vaatleri veya tehditleri imân eden insan içindir ve imânın cinsiyeti yoktur.

Vesselâm.



Önerilen İçerikler