Kur’an’a baktığımızda hep ‘VE ETEYNA DAVUTA ZEBURA’ denmektedir.

Yani “DAVUT’A ZEBUR’U VERDİK.”

Davut’a verilen Zebur ile alakalı olarak ‘NEZZELE’‘EVHAYNA’‘ENZELE’‘TENZİL’ kelimeleri hiç kullanılmamaktadır.

Yani Davut’a herhangi bir kitap verilmemiş, Musa’ya verilen Davut’a verilmiştir.

Bakara sûresinde bir TABUTTAN bahsedilmekte ve o tabutun içinde MUSA ve HARUN âlînin terekesinin olduğu söylenmektedir.

RESÛLLERİN TEK TEREKESİ VARDIR: ONLARA VERİLEN KİTAP.

BİR nebî tarafından melik tâyin edilen TÂLÛT verilen görevi başaramamış, MELİKLİĞİNİN âyeti olan TABUTU elde edememiştir.

Bakara 2/248

Vekâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihi en ye/tiyekumu-ttâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum vebakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ veâlu hârûne tahmiluhu-lmelâ-ike(tu)(c) inne fî żâlike leâyeten lekum in kuntum mu/minîn(e)

Süleymaniye Vakfı meâli – Nebileri onlara dedi ki: “Ona başkomutanlık verildiğinin belgesi, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Rabbinizden/Sahibinizden sizi rahatlatacak bir şey, bir de Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir belge vardır.”

Geleneksel anlayış Yahudilerin anlattığı SAUL (Şaul) kıssasını Kur’an’a giydirmek istedikleri için TÂLÛT’u başarıya ulaşmış sayar ama âyetler bunun tam tersini söylemektedir.

Bakara 2/249

Felemmâ fasale tâlûtu bilcunûdi kâle inna(A)llâhe mubtelîkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnî vemen lem yet’amhu fe-innehu minnî illâ meni-ġterafe ġurfeten biyedih(i)(c) feşeribû minhu illâ kalîlen minhum(c) felemmâ câvezehu huve velleżîne âmenû me’ahu kâlû lâ tâkate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih(i)(c) kâle-lleżîne yazunnûne ennehum mulâkû(A)llâhi kem min fi-etin kalîletin ġalebet fi-eten keśîraten bi-iżni(A)llâh(i)(k) va(A)llâhu me’a-ssâbirîn(e)

Süleymaniye Vakfı meâli – Tâlût askerleriyle birlikte ayrılınca dedi ki “Allah bir ırmakla sizi ağır imtihandan geçirecektir. Kim ondan içerse benden değildir, kim de yiyeceğine bile katmazsa bendendir. Ama eliyle bir avuç alan alabilir.” Sonra pek azı dışında hepsi ondan içtiler. O ve beraberindeki müminler ırmağı geçince şöyle dediler: “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı koymayı göze alacak durumda değiliz.” Allah’ın huzuruna çıkacakları inancında olanlar ise şöyle dediler: “Nice küçük birlikler, Allah’ın izniyle, büyük birlikleri alt etmiştir. Allah sabredenlerin /dirençli olanların yanındadır.”

LÜTFEN BU ÂYETİ DİKKATLİ OKUYUNUZ!

هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ 

(huve velleżîne âmenû me’ahu kâlû lâ tâkate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih(i))

Tâlût; geride kalanların, “Bugün Câlût’la savaşmayız.” diyenlerin arasındadır. Âyet “O (Tâlût) ve ONUNLA BERABER OLANLAR…” demektedir.

Yani MELİKLİĞİN alâmeti olan TABUTU Saul değil, DAVUT elde etmiştir…

Yahudiler Davut’u Saul’un bir askeri olarak lanse ederler. Yahudilerden daha Yahudi olan ulemâ da o kıssaları alıp Kur’an’a giydirmeye çabalamıştır.

Önerilen İçerikler