YUNUS 25. ÂYET MEÂLİ ve GEREKÇELERİ

Yunus 10/25

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Va(A)llâhu yed’û ilâ dâri-sselâmi veyehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(in)

Ali Bulaç meâli – Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir.

Bayraktar Bayraklı meâli – Allah esenlik yurduna çağırıyor ve O, dileyeni doğru yola iletiyor.

Diyanet İşleri meâli (Eski) – Allah, cennete çağırır ve dilediğini doğru yola eriştirir.

Diyanet İşleri meâli (Yeni) – Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.

Diyanet Vakfı meâli – Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola iletir.

Edip Yüksel meâli – ALLAH barış yurduna çağırır ve dilediğini doğru bir yola iletir.

Erhan Aktaş meâli – Allah, selam diyarına çağırır. Dilediğini dosdoğru yola iletir.

Mehmet Okuyan meâli – Allah kullarını barış yurduna (cennete) çağırıyor ve dileyeni (layık gördüğünü) doğru yola ulaştırıyor.

Mustafa İslamoğlu meâli – Böylelikle Allah (insanı) mutluluk ve güvenlik yurduna çağırmakta ve isteyeni/istediğini dosdoğru bir yola yöneltmektedir.

Âyette geçen ‘MEN YEŞAE’ ifadesi kimi meâl yazarı tarafından “DİLEDİĞİNİ” şeklinde, kimi meâl yazarı tarafından ise “DİLEDİĞİNİ / DİLEYENİ” şeklinde anlamlandırılmıştır.

Oysa ‘MEN’ ism-i mevsûldür ve ondan sonraki cümle SILA cümlesidir. 

‘MEN YEŞAE’ ifadesinin “DİLEDİĞİNİ” şeklinde veya kurnazlık yaparak sanki iki özne görüyormuş gibi “DİLEDİĞİNİ / DİLEYENİ” şeklinde anlamlandırmak mümkün değildir.

Bu ve diğer meâl yazarları en basit gramer kurallarına uysalardı böyle anlamlara ulaşmaları mümkün değildi.

Âyetin son cümlesinin i’râbı şu şekildedir:

FİİL FÂİL … وَيَهْد۪ي

MEF’ÛL …. مَنْ

SILA CÜMLESİ … يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Bu kadar basit bir i’râbı olan cümleye bile dikkat etmeyen meâl yazarları daha sonradan ortaya koydukları “ALLAH DİLEDİĞİNİ SIRATİ MÜSTAKİME YÖNELTİR.” şeklindeki mânâyı te’vil etmek için bin dereden su getirmektedir. 

Oysa pis derelerin pis sularını âyete taşımaya hiç gerek yoktur. Yapılması gereken tek şey sadece SADÂKATtir.

Âyetteki ‘YEŞAE’ fiilinin fâili bir ism-i mevsûl olan ‘MEN’ edatıdır.

Âyetteki gramere ve kelimelere sâdık kalındığı takdirde meâlin şu veya şuna yakın bir şekilde olması gerekmektedir:

Yunus 10/25

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

ALLAH, BARIŞIN SÜRDÜRÜLEBİLİR (sürekli) OLANINA ÇAĞIRIR. VE DİRİLTİCİ ÖZELLİĞİNİ HİÇ KAYBETMEYEN BİR YOLU (metodu) İSTEYEN (iradesini bu yönde kullanan) HER KİŞİYE KILAVUZLUK EDER.

Âyetteki صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ‘SIRATİN MUSTAKİM’ ifadesi NEKİRA bir sıfat tamlamasıdır. Bu ifade Fâtiha sûresinde geçen اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ (İhdinâ-ssirâta-lmustakîm(e)) ifadesi ile AYNI değildir… 

Eğer Yunus sûresinde geçen ‘SIRATİN MUSTAKİM’ ifadesi ile Fâtiha sûresinde geçen aynı olsaydı bunun da mârife gelmesi gerekirdi.

Yunus sûresindeki ‘sıratin mustakim’ ifadesi kişinin dâima üzerinde olmak istediği ve hiç bir zaman ondan ayrılmak istemediği, kendisini düzeltip diri tutacak herhangi bir yol demektir.

Aslında ‘SIRAT’ kelimesi bildiğimiz mânâda “YOL” demek değildir. Bu kelime daha çok soyut şeyler için kullanılır ve kelimenin doğru karşılığı “YÖNTEM, METOT”tur.

Yeryüzünde yaşayan hiç kimse kendisini kötü olarak nitelemez. Her kişi sahip olduğu akıl değerlerinin mümkünler içerisinde en iyisi olduğuna inanarak yaşar.

İşte âyet böyle olmayanlardan, dâima iyi kalmak yönünde bir arayışı olanlardan ve hepsinden önemlisi İRADESİNİ dâima iyi yönde kalmak için kullananlardan bahsetmektedir.

‘YEŞAE’ kelimesi basit bir meâlle “İSTEMEK, ARZULAMAK” mânâsına gelmektedir. Fakat bu “isteme” fiili sadece ağızdan çıkan bir söz veya ulaşılamayacak olana karşı duyulan bir istek değil, İSTEĞİ DOĞRULTUSUNDA İRADE KULLANARAK İÇİNE GİRİLEN BEKLENTİ anlamına gelmektedir.

Kişinin asla elde edemeyeceği şeyler için yaptığı isteklere ‘DUA’ denir.

Kişinin herkesin elde edebileceği ama kendisinde olmayan bir şeyi istemesi ‘SEELE’ kelimesi ile ifade edilir.

Ama kişinin bizzat kendisinin elde etmek istediği, iç dünyasının onu arzuladığı ve iradesini de onu elde etme yönünde kullandığı şeyler için ‘YEŞAE’ fiili kullanılır. 

Sadece ağızdan çıkan İSTEME, istemek değildir. 

Zaten bir dilenci bile başkasından bir şey dilenmeyi sadece ağzından çıkan sözle yapmaz. Önce kendisini DİLENEN olarak kabul eder, kendisini dilenmeye ikna eder; kendisini kendisine para verenler karşısında ezik, küçük, muhtaç görür; ondan sonra dilenir.

‘SIRATİ MÜSTAKİM’i isteyen her şeyden önce ONA MUHTAÇ OLDUĞUNU kabul etmelidir.

İşte âyet bu muhtaçlığının ve zavallılığın farkına varmış ve onu elde etmek için İRADE kullanan kişilerden bahsetmektedir. İstediği ‘SIRATİ MÜSTAKİM’in nerde ve kimde olduğunu da bilmemektedir. Çünkü eğer bilseydi ‘SIRATİ MÜSTAKİM’ ifadesi nekira değil mârife gelirdi. 

İşte Yüce Allah; Yüce Allah’ın metodunu bilmese bile, aradığı şeyin Allah’ta olduğunu bilmese bile iradesini İNSANI DÂİMA DİK TUTAN BİR YÖNTEM ARAYIŞI YÖNÜNDE KULLANAN KİŞİLERE KILAVUZLUK EDECEĞİNİ BİLDİRMEKTEDİR.

Âyette geçen ‘DARE’S SELAM’ ifadesi mârife bir isim tamlamasıdır… 

Mârife isim tamlamalarında genelde İYELİK anlamı vardır. 

Bu kelimeyi “ESENLİK YURDU” şeklinde çevirmek kadar daha saçma sapan bir şey yoktur. Çünkü böyle çevrilmesi durumunda ifade bir isim tamlaması olmaktan çıkarılıp ÜNVAN ismine dönderilmektedir.

‘DARE’ kelimesi “dönüp dönüp gelmek, devamlı kalmak, yurt edinmek, sürekli aynı şeye gelmek” mânâlarındadır… 

Kelimeye verilen “YURT” anlamı kişinin dönüp dolaşıp aynı yere gelmesinden, aynı yerde sürekli ikâmet etmesinden dolayıdır.

Bu noktada kelimeye verilecek en doğru anlamın “…SÜRDÜRÜLEBİLİR, DEVAMLI KENDİSİNE GELİNEN” şeklinde olması daha uygundur.

‘SELAM’ kelimesinin mârife bir tamlayan (muzâfun ileyh) kelime olması kelimenin kastettiği mânâların bilinir-tanınır bir mânâ olduğunun delilidir.

Verdiğimiz meâlin gerekçeleri bunlardır.

Yunus 10/25

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Va(A)llâhu yed’û ilâ dâri-sselâmi veyehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(in)

ALLAH, BARIŞIN SÜRDÜRÜLEBİLİR (sürekli) OLANINA ÇAĞIRIR. VE DİRİLTİCİ ÖZELLİĞİNİ HİÇ KAYBETMEYEN BİR YOLU (metodu) İSTEYEN (iradesini bu yönde kullanan) HER KİŞİYE KILAVUZLUK EDER.

Ramazan Demir meâli

VESSELÂM.

Önerilen İçerikler