KUR’AN ÖĞRENEN KİŞİ YOLDADIR

Ne yapılırsa yapılsın, hangi dilin imkanları kullanılırsa kullanılsın Kur’an’a, ondaki anlamları eksiltmeden bir meal yazmanın imkanı yoktur. Bu durumun pratik yansımasını günümüz dünyasında çeşitli dillerde yapılmış bir meal incelemesinde rahatlıkla görmek mümkündür. Bırakın farklı iki dili, aynı dilde bile yapılan meallerin hiçbiri diğerini tutmamaktadır. Elimizde bulunan meallerin tamamı Kur’an’daki mananın ancak çok küçük bir bölümünü eksiltmeden Türkçeye geçirebilmişlerdir. Fakat sanıldığının aksine bu durumun oluşmasında meal yazarlarının metne sadakatsizliklerinin etkisi o kadar büyük değildir. Bir meal yazarı metne ne kadar sadık kalırsa kalsın karşısında hiçbir dilin içine sığamayacak kadar büyük bir dili kullanan bir metin vardır. Yeryüzünde Kur’an’daki dilin ayarında olabilecek başka bir dil bulmak imkansızdır. Kur’an’ın bu özelliği şu an konuştuğumuz Türkçe ile karşılaştırıldığında durum daha da vahim bir hâl almaktadır. En basitinden, Kur’an’daki kelimelerin müzekker-müennes kullanımlarını Türkçeye olduğu gibi aktarmak mümkün değildir. 

Bu durum sadece müzekker müennes ayrımı olmayan Türkçe için geçerli bir şey değildir. Müzekker-müennes ayrımının olduğu diller için de aynı durum geçerlidir. Her kelimeyi farklı anlam katmanlarına sahip kalıplarla ifade eden bir dili, bu kalıpları hiç kullanmayan ve hatta hayal dahi edemeyen müzekker-müennes ayrımı olan bir dile mesela Rusçaya, İbraniceye, İngilizceye meal formatında nasıl aktarabilirsiniz ki?

Kur’an, kendi diline hakim olan gramer kurallarını bir insanın kuşatmaya güç yetiremeyeceği dakiklikte ve incelikte kullanmaktadır. Gramer kurallarını Kur’an kadar titiz kullanan ve asla istisna oluşturmayacak kadar kurallara bağlı kalan ikinci bir metin bulmanın imkanı yoktur. Kur’an, kullandığı dile hâkim olan tüm gramer kurallarını hem de muhteşem bir çelişkisizlikle kullanmıştır. Öte yandan gramer çözümlemesi çok basit gibi görünen cümlelerindeki anlam derinliği bile akılları baştan alacak kadar zengindir. Kur’an’daki dili günümüz dünyasında konuşulan dillerden herhangi biri ile hakkını vererek övmek bile imkansızdır. 

Fakat tam da Kur’an’ın insanın takatinin yetmeyeceği bir dili kullanması Kur’an’ı anlamaya çalışan insanların kafasında şu sorunun oluşmasına sebep olmaktadır. İNSANLAR ANLASIN DİYE GÖNDERİLEN VE HATTA AHİRETTE İNSANLARIN ONA GÖRE HESABA ÇEKİLECEĞİ BİR KİTAP NASIL OLUR DA ONA ULAŞMAYA İNSANIN TAKATİNİN YETMEYECEĞİ ÇOK ÜST DÜZEY BİR DİL KULLANIR?

Sadece bu da değil. Dizaynı açısından Kur’an’a baktığımızda varlık içinde konuları Kur’an kadar karmaşık ve tüm kitaba serpiştirilmiş şekilde anlatan başka bir kitap bulmak imkansızdır. Kur’an’daki bu dizayn insan aklının çalışma biçimi ile uyumlu değildir. Çünkü insan aklı herhangi bir şeyi başlangıç ve son olmadan tasavvur dünyasına sığdıramaz. Mesela ezeli ve ebedi olan Allah, insan aklına sığan bir şey değildir.

Kur’an öyle parçalardan oluşmuştur ki hiçbir parçası ne baş olabilmektedir ne de son. Hangi sureyi başa koysanız baş olmamakta, hangi sureyi sona koysanız son olmamaktadır. Üstelik sadece sureler de değil, surelerdeki konular da öyledir. Neredeyse Kur’an’ın hiçbir konusu bir pasajda başlanılmış ve sonuca götürülmüş değildir. Basit bir konuda küçük bir araştırma yapmak bile insanı tüm Kur’an’ı okumaya ve hatta çok titiz bir okumaya mecbur bırakmaktadır. Kur’an’ın tamamında sadece bir kere geçmiş bir kelimeyi anlamaya çalışsanız bile bu durum böyledir.

Dahası, bir pasajda sadece bir konuyla bağlantılı olan hiçbir kelimesi yoktur. Her pasajın o pasajdaki her cümlenin o cümlelerdeki her kelimenin insanın ömrünün yetmeyeceği çeşitli anlam katmanları ve o katmanların Kur’an’daki diğer pasaj, cümle ve kelimelerle sayılamayacak kadar çok bağlantısı vardır.

İşte bu durum her Kur’an araştırıcısının ve onu anlamaya çalışan her insanın zihninde “Böylesine üst düzey olan bir kitap nasıl anlaşılacak?” sorusunun oluşmasına neden olmaktadır.

Allah’a inanan ve O’na yaklaşmak için Kur’an’ı vesile edinmeye çalışan insanların ondaki bu ulaşılamaz ve kuşatılamaz seviye karşısında kendilerini aciz hissettikleri muhakkaktır.

Bu zor duruma bir de bizim konuştuğumuz dillerin yetersizliğini ve tarih boyunca sistemler tarafından iğdiş edilmiş akıllarımızı eklediğimizde tam bir karamsarlık ve hüzün bulutu üzerimize çökmektedir. NE YAPACAĞIZ? Kendimizi parçalasak bile, insan türünün elindeki tüm imkanları kullansak bile kuşatamayacağımız bir kitabı hayatımızın ve tabi ki de aklımızın temeline koymak için ne yapacağız?

Elbette ki yine Kur’an’a sarılıp onun bizim bu durumumuza nasıl bir açıklama getirdiğini bulmaya çalışacağız.

Kur’an kendisini “Kitap, zikir, hâdî, hablullah, urvetü’l-vuska, ahsenü’l-hadîs, rüşd” gibi çeşitli kelimelerle tanımlamıştır. Bu tanımlamaların hepsi derlenip toparlanarak başka bir tanımın sıfâtî kelimeleri olmuşlardır. Kur’an kendisini ‘SIRAT’ olarak da tanımlamıştır ve Kur’an hakkındaki tanımlamaların tamamı bu ‘SIRAT’ kelimesini tanımlamaktadır.

Malum olduğu üzere ‘SIRAT’ kelimesinin en yalın anlamı “YOL” demektir.

İşte Kur’an ile ilgili tüm tanımlamalar bu yol üzerinde anlamını bulmak zorundadır. Kur’an bir menzil yani insan türünün son durağı değildir, tam tersi son durağa giden bir yoldur. O halde Kur’an’ı anlamaya çalışan her kişi her şeyden önce YOLDA olduğunu bilmek zorundadır.

O yolun üstüne kurulup oturmak, o yolda yerleşilecek bir mekân edinmek, o yolun üstüne bir koltuk koyup ona kurulmak ne gariptir ki İBLİS’İN söylemidir.

A’râf 7/16

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ

Kâle febimâ aġveytenî leak’udenne lehum sirâtake-lmustekîm(e)

DEDİ Kİ; BENİ GAVAYA DÜŞÜRMENE KARŞILIK BEN DE ONLAR İÇİN SENİN DOSDOĞRU YOLUNA OTURACAĞIM.

Hiç şüphesiz ki Yüce Allah’ın dosdoğru yolu Kur’an’dan başkası değildir. İblisin sırât-i müstakim’e oturması ve devam eden ayetten oturduğu yerden sağdan, soldan, arkadan, önden yanaşması her şeyden önce Kur’an’ı bir yol olmaktan çıkarıp o yol üzerinde mesken edinmeyi gerektirir.

Yani yolda yürümeyi bırakmayı gerektirir.

Kur’an’ın yanına bir şey koyarak o şeyi başvurulacak bilgi kaynağı olarak görmek ya da Kur’an’ı açıklayan bir bilgi kaynağı olarak görmek, Kur’an’ı tüketmek anlamındadır. Yani “YOL TÜKENDİ” anlamındadır.

Kur’an’ın yolu insan ömrünün ve dahî İNSANLIĞIN ömrünün içinde kısacık bir yol değildir.

Bu yol, zamanın tükettiği, yürüyerek bitirilen, yaşanarak tükenen bir yol değildir.

AMA HER NE OLURSA OLSUN ASLA UNUTULMAMALIDIR Kİ KUR’AN BİR YOLDUR VE YOLDA ASIL OLAN ŞEY SONUÇ DEĞİL SÜREÇTİR.

‘Kur’an’ kelimesinin anlamının “OKUMA YOLUYLA ÖĞRENİLEN VE ÖĞRETİLEN ÖĞRETİ” anlamına geldiğini daha önce birçok kereler gündeme getirmiştik. “Öğreti” denilen şeyin tükenmesi “ARTIK ÖĞRETECEK BİR ŞEYİ KALMADI” anlamına gelmektedir. Yani “YOL BİTTİ” anlamına gelmektedir.

İnsan elinden çıkmış öğretilerin tamamın hedefi insanı muhtaçsız hâle getirmek içindir. Fakat Yüce Allah’ın öğretisi, ÖĞRENDİKÇE İNSANIN ALLAH’A İHTİYACINI ÇOĞALTAN BİR ÖĞRETİDİR. Öğrendikçe insanın ne kadar da mukayyet bir varlık olduğunu öğreten bir öğretidir.

Kur’an, sonsuz mutlak olan varlık ile sonlu mukayyet insan arasındaki bir yoldur. Bu yolda yürüyen her mukayyet insan, mutlak olana olan bağımlılığını artırarak yürür. Değilse zaten bu yolda yürümenin anlamı yoktur… Kur’an eksik ve kusurlu yaratılan insanı gün be gün mükemmel yaparak onu kusursuzluğa ve eksiksizliğe götüren bir kitap değildir. Hiçbir insan Kur’an okuyarak KUSURU VE İHTİYACI OLMAYAN BİR İLÂHA DÖNÜŞMEYECEKTİR.

BU YOLDA AMAÇ KUSURSUZ OLMAK DEĞİLDİR. BU YOLDA AMAÇ YOLDA OLMAK, YOLDA KALMAKTIR.

Manzarası aynı olan hiçbir yol ister manevi ister maddi olsun hiç de çekici değildir. Kur’an insana hiçbir manzarası diğerine benzemeyen çok hareketli ve vallahi varlığın içindeki en güzel yolculuğu vaat etmektedir (ve tecrübeyle sabit bunu da çok güzel yapmaktadır.)

Herhangi bir meseleyi Kur’an’dan anlamaya çalışan herhangi bir insan bilmelidir ki o konuda sonuca gitmesi asla bir son değildir. İnsan için “SON” demek her şeyin bitmesi demektir. Oysa bu yolun sonunda her şeyi bitiren bir “son” değil “SONSUZLUK” vardır.

Sonsuzluk yoluna çıkmış biri için “SON” diye bir şeyin olması mümkün müdür?

Eğer bir “son” varsa işte orası İBLİS’İN BU YOL ÜZERİNE ATTIĞI KOLTUĞUNUN KENARIDIR.

Kur’an kuşatılamaz bir kitaptır ve bu muhakkaktır ama Kur’an ÖĞRENİLEMEZ ve ÖĞRENİLEREK BİTİRİLEBİLEN BİR KİTAP DEĞİLDİR.

Kur’an öğrenen biri bilmelidir ki BİR YOLDADIR. Yine Kur’an öğrenen biri bilmelidir ki ÖĞRENME SÜRECİ BU YOLUN ESÂSIDIR. Kur’an öğrenen biri bilmelidir ki bu yol menzil değil MENZİLE GÖTÜREN BİR ARAÇTIR.

O menzil neresi mi? ‘İNNA LİLLAH VE İNNA İLEYHİ RACİUN’ … İşte burasıdır.

VESSELAM.



Önerilen İçerikler