MÜNAFİKUN 63/1-2 ANALİZİ
(Münâfikûn 63/1)
اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَكَاذِبُونَۚ
Münâfıklar (iki yüzlüler) sana geldiklerinde derler ki “Biz şahidiz; gerçekten sen Allah’ın elçisisin.” Allah, elbette senin kendisinin elçisi olduğunu biliyor ama Allah şahit, münâfıklar kesinlikle yalancıdırlar.
Burada SEN denilen kişi kim?
Aslında her şey buna göre şekilleniyor. Bu âyetlerin arkasına rivayetler konularak SEN denilen kişinin Muhammed, münâfıkların ise Medine münâfıkları yapılması ve bunun üzerinden kelimelere mânâ verilmesi kuralları yerle bir ediyor.
ASLINDA âyetlere hiç rivayet baskısı olmadan mânâ verdiğimizde her şey meydanda…
İZA edatı cümlenin başında gelmiş, kendisinden sonra şart cevap olacak iki tane fiil de gelmiş… O hâlde burada şart-cevap üslubu var, denmesi gerek. Fakat işin içine rivayet karışınca her şey alt-üst oluyor.
EĞER MÜNÂFIKLAR SANA GELİRSE / MÜNÂFIKLAR SANA GELİNCE “BİZ ŞAHİTLİK EDİYORUZ, SEN KESİNLİKLE ALLAH RESÛLÜSÜN.” DİYECEKLER.
Burada bahse konu olanların kimliği Münâfikûn sûresinin devamından anlaşılmalı. Yani her nereye bağ kuracaksak bu bağın sûrenin tamamı incelendikten sonra kurulması lazım.
Sûre İZA CEAKE diye başlıyor…şu hâlde “sana gelince” / “sana geldikleri zaman” / “sana gelirlerse”…
Münâfık doğru söylese de emanete hıyanet etmese de sözünde dursa da münâfıktır.
Âyette, “SEN ALLAH RESÛLÜSÜN.” diyorlar, bu yalan mı? SEN ALLAH RESÛLÜSÜN, demeleri ya da diyecek olmaları yalan değildir.
Bu adamların yalancılığı SEN ALLAH RESÜLÜSÜN demelerinde değil, BİZ ŞAHİDİZ demelerindedir.
“Sen Allah Resûlüsün.” sözü doğru ama NEŞHEDÜ demeleri YALAN.
ŞAHİTLİK, ancak ve ancak TANIK olmayla mümkündür.
Şimdilik başka sûrelerdeki âyetlere bağ kurmadan önce, âyetin kendisini ve devam âyetlerini tam anlarsak daha doğru bağlar kurabiliriz. Sırf metin benzerliği yeterli bağ değildir. Konu benzerliği de tek başına yeterli bağ değildir, daha kuvvetli bağların olması lazım. Öncelikle ele aldığımız âyeti, hatta sûreyi tam anlayalım. Orada bize Kur’an’ın neresi ile bağ kurmamız gerektiğini söyleyen çok daha kuvvetli ve hatta reddedilemez deliller mutlaka sunulmuştur.
Önce âyeti NAHİV açısından doğru tahlil etmeliyiz. Edatları, kelimeleri, fiilleri doğru tespit etmeliyiz. Meselâ, âyette geçen NEŞHEDÜ fiiline “şahitlik ediyoruz” / “şahitlik ederiz” / “şahitlik edeceğiz” gibi mânâlar vermek mümkündür. Bunlardan hangisini seçeceğimizi neye göre tespit edeceğiz? Sonra, cümlede sıra dışı bir kullanım olarak İNNE edatı cümle ortasında kullanılmış, bunun sebebi nedir ve cümleye ne gibi bir anlam katkısı sunar?
Cümleye verilen anlamlara bakarsanız hiçbir meal yazarı o İNNE edatını görmemiş bile.
Ali Bulaç meâli – Münâfıklar sana geldikleri zaman: ‘Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah’ın elçisisin’ dediler. Allah da bilir ki sen elbette O’nun elçisisin. Allah, şüphesiz münâfıkların yalan söylediklerine şahidlik eder.
R.D: “Ali Bulaç görmüş görmesine de yanlış görmüş.”
Bayraktar Bayraklı meâli – Münâfıklar sana geldiklerinde, “Senin kesinlikle Allah’ın peygamberi olduğuna tanıklık ederiz” derler. Allah, senin, O’nun peygamberi olduğunu biliyor ve Allah münâfıkların yalancı olduğuna tanıklık ediyor.
R.D: “Bayraklı ise İNNE’yi ENNE olarak çevirmiş.”
Edip Yüksel meâli – İkiyüzlüler sana geldiklerinde, “Senin ALLAH elçisi olduğuna şehadet ederiz,” derler. ALLAH senin kendi elçisi olduğunu bilir ve ALLAH ikiyüzlülerin yalan söylediğine de şehadet eder.
R.D: “Yüksel HİÇ GÖRMEMİŞ.”
Katılımcı: Bu adamlar her kimse, “…el-medine denilen yere dönersek…” şeklinde bir cümle kuruyorlar. Demek ki daha önce oradalarmış.
R.D: “Evet, devamındaki âyetleri de didik didik etmeliyiz.”
Âyet…iza caeke…DİYOR ama devam eden âyetlerde MEDİNE’ye GELDİĞİMİZDE diyorlar. Şu hâlde bu adamlar başka yerde, SEN denilen kişi başka yerde oluyor. Yani o münâfıklar daha gelmemiş, gelecekler…Yüce Allah resûlüne önceden bir şeyi haber veriyor…
Katılımcı: Şunun gibi: Resûlün tanıdığı bildiği münâfık bir grup gelip onu sözleriyle, tavırlarıyla yeminleriyle kandırmaya çalışacak. Buna karşı önceden uyarılıyor.
R.D: “Evet.”
Peki, soru şu: RESÛL O MÜNÂFIKLARI BİLİYOR MU?
EL TAKISI haberin başında değil EL MÜNAFIKÜN kelimesinin başında ve onları bilmek başka şey, onların gelecek olmasını bildirmek başka şey. Çok iyi biliyor olması şart, yoksa EL takısının hiçbir anlamı kalmaz… Eğer tanımıyor olsa… Ona bir mümin de gelip “Sen Allah resûlüsün.” dediğinde hangisinin mümin, hangisinin münâfık olduğunu nereden bilecek?
Bir soru daha… BİR ALLAH RESÛLÜNÜN RESÛL OLUŞUNA NASIL ŞAHİT OLUNUR?
Her “Ben şahidim.” diyen şahit olmuş olur mu? Resûlün resûllüğüne şahit olmak olağanüstü bir durum. Resûle iman etmek, onun arkasından gitmek, onun resûl olduğuna iman etmek, ŞAHİTLİK DEĞİLDİR.
“Ben bu adamın adam öldürdüğüne şahidim.” dendiğinde ne anlıyoruz? Olayı görmeyene şahit denir mi? Süleymaniye Vakfı gibi, şahit kelimesine UZMAN, BİLİR KİŞİ anlamı mı vereceğiz? İleride bu soru kendiliğinden cevap bulacak.
Katılımcı: Birinin resûl hakkında Allah resûlü olduğuna şahit olması için resûlün kendine Allah’tan gelen elçi, melek, neyse; bunları görmesi lazım.
R.D: “Yani resûl oluş anına şahit olması, tanık olması lazım.”
Allah onlara yalancı dediğine göre o zaman bu adamların yalanı hangi konuda olur?
“Sen Allah resûlüsün.” demeleri mi, “Neşhedü” demeleri mi?
Katılımcı: Şahitlik ediyor olmaları/olacak olmaları.
R.D: “Yalancı şahitlik, tanık olunmayan bir şeye ‘Tanık oldum.’ demektir.”
Aslında burada yapmamız gereken şey, içinde ŞAHİT kelimesinin geçtiği tüm âyetlere bakmak ve kelimenin tam anlamını tespit etmek olmalı. Şimdi, bu şahitliğin ne ve nasıl olduğunu anlamak için âyetin devamdaki âyetlere bakalım:
(Münâfikûn 63/2)
اِتَّخَذُٓوا اَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
İtteḣażû eymânehum cunneten fesaddû ‘an sebîli(A)llâh(i)(c) innehum sâe mâ kânû ya’melûn(e)
https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=63&ayet=2
Ali Bulaç meâli – Onlar, yeminlerini bir siper edinip Allah’ın yolundan alıkoydular. Doğrusu ne kötü şey yapıyorlar.
Bayraktar Bayraklı meâli – Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yoluna engel olurlar. Onların yaptıkları ne kötüdür!
Mustafa İslamoğlu meâli – Onlar yeminlerini kalkan yapıp (arkasına saklandılar), bu yolla Allah yolundan saptılar: Elbet yaptıkları şey pek fenadır.
Bu meallerden bir şey anlayan var mı? Yeminleri kalkan yapmak ne demek?
Bu cümle تَّخَذُٓوا ((İ)tteḣażû) ile başlıyor. Bu fiil EFALU KULUB olabilen fiillerdendir. Peki, bu fiil bu âyette EFALU KULUB mudur? EYMANUHUM CUNNETUN -müpteda haberdir-. O hâlde âyette bahsedilen konu SOMUT değil Soyut bir konudur. Şu hâlde EYMAN kelimesine yeminler mânâsı verirsek -meâllerde olduğu gibi- cunnetun kelimesine de “kalkan” anlamı verirsek …İTTEHAZU EYMANUHUM CUNNETUN deyince ne demiş olunuyor? Eymanuhum kelimesi muzaf muzafun ileyh’dir. Oysa kelime isim tamlamasıdır ve marifedir. O hâlde eyman her neyse tıpkı o bilinen münâfıklar gibi bilinen şeylerdir. Yani o bilinen münâfıkların bilinen eymanları… (Yani o münâfıklar aynı kişiler) … Peki, bu âyet 1. âyetin devamı mıdır? Ve aynı zamanda SEN denilen kişidir muhatap yani bu âyetin başında EY MÜMİNLER gibi gizli bir ibare yok. O zaman 1. âyette kendisine “Sen” denilen resûl bu âyette bahsedilen şeyleri biliyor mu? Yoksa ona böyle olduğunun haberi mi veriliyor?
Hemen belirteyim ki Kur’an’da çok kere geçmesine rağmen EYMAN kelimesi belki de en yanlış anlaşılan kelimelerin başında gelir… Bunun nedeni sözlüklerdir.
Uğur diye bir şey varmış gibi, adamlar kelimenin karşısına uğurlu gelmek mânâsı veriyorlar. Kelimenin YEMİN mânâsı var. Var da YEMİN ETMEK ne demektir? Bir konu hakkında kesin öyle olacağına dair muhatabına, her iki tarafın da değer verdiği bir şey üzerinden KESİN SÖZ VERMEK.
Bu adamlar resûlün tanıdığı adamlar. Yani kendisine “Sen” denilen resûlün. O hâlde o Resûl EYMAN kelimesinden ne’yin kast edildiğini biliyor demektir. (Âyetleri amma da mıncık mıncık mıncık yapıyoruz, oysa ne güzel adamlar mânâ vermiş işte, al onları inan, değil mi?)
Bu arada âyetin el yazması şöyle: -MEŞHED NÜSHASI-
Eyman kelimesi neden çoğul? EYMAN kelimesinin çoğul gelme sebebi ne olabilir?
Birçok yemin mi? Yoksa hepsinin tek tek ettiği bir tane yemin mi?
2 TÜRLÜ OLUR. Ya çok yemin ya da her birini ayrı ayrı bağlayan bir yemin.
Mesela, YUHİBBUNE EZVACUHUM …”Onlar eşlerini severler.” dediğimizde ne anlayacağız? Herkesin birçok eş sevdiğini mi yoksa herkesin kendi eşini sevdiğini mi?
Aslına bakarsanız, bu, hemen bir sonraki kelimede cevaplanmış. جُنَّةً (cunneten) – Tekildir.
Her birini ayrı ayrı bağlayan veya her birinin ayrı ayrı verdiği BİR TANE YEMİN. Bu yemin toplu verilmiş ama bir kişinin yapmaması ile hepsinin yapmamış olacağı bir yemin değil bu. Hepsinin topluca verdiği ama hepsini ayrı ayrı bağlayan bir yemin ve bu yeminden dolayı ALLAH YOLUNDAN SAPMAK – فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰ – (fesaddû ‘an sebîli(A)llâh)
Peki, neden Allah yolundan sapıyorlar? Yeminin sapık bir yemin olmasından mı? Yoksa verdikleri yemini suistimal etmelerinden dolayı mı?
CUNNETUN dendiğine göre YEMİN doğru, yeminde bir sorun yok, sorun o yemini suistimal etmelerinde.