بسم الله الرحمنِ الرحيم
NİSÂ 101-102. AYET ile ‘NAMAZI KISALTMA’ ÇABASI
Bilindiği gibi müktesebat uleması, Nisâ 101. ve 102. ayetleri temel alarak “sefer ve savaş” sırasında namazları kısaltmanın ve bir de “korku namazının” fıkhını çıkarmışlardır. Onlara göre sefer sırasında dört rekatlı namazları iki rekat olarak kısaltmanın bir mahsuru yoktur. Onlar bunu bir emir olarak değil bir ruhsat olarak almışlardır. Yine bu ayete dayanarak savaş esnasında -ki savaş da bir sefer sayılmaktadır-, eğer korkulacak bir durum varsa iki rekatı da kısaltıp 1 rekat kılınabileceğine hükmetmişlerdir yani içtihat etmişlerdir.
Uyguladıkları bu fıkhı hadislerle de destekleyen ulemanın arkasından giden insanlar yüzlerce yıldır sefer veya savaş esnasında bunu uygulamaktadır.
Günümüzde “namaz” yani ‘salat’ hususunda gelişen yeni fikirler -ki hiçbiri yeni değildir-, salat konusunun yeniden irdelenmesine neden olmuştur. Kimi kesimler -ki bu kesimler de “sadece Kur’an” demektedir-, “Kur’an’da geçen ‘salat’ kelimesinin günümüzde Müslümanların beş vakit olarak yaptığı ritüel olmadığını, böylesi bir ibadet şeklinin Kur’an’da bulunmadığını”(!) söylemektedirler.
Kur’an’da geçen ‘salat’ kavramının beş vakit namaz olmadığını söyleyenler “‘Salat’ beş vakit namaz değilse nedir?” sorusuna henüz tatminkâr bir cevap verememişlerdir. Kimisi buna “toplumsal dayanışma” derken kimisi “dua” demektedir. Daha birçok şey söylemektedirler ama söyledikleri şeylerle alâkalı ortaya net bir şey koyamamışlardır.
“Kur’an’daki ‘salat’ bugün kılınan namaz değildir dolayısıyla ‘namaz’ İslam’ın bir ibadet şekli değildir, yani Kur’an’da ‘namaz’ yoktur.” diyenlere diyecek bir şeyim yoktur. Eğer bu yazıyı okuyanlar arasında böyle diyenler varsa yazının devamını okumalarına gerek yoktur. Çünkü söyleyeceklerimin onlarla hiçbir alâkası yoktur. Benim söyleyeceğim sözler, “namaz” hususunda farklı bir görüş benimseyen diğer bir anlayışla alâkalıdır…
Namaz ile alâkalı diğer bir görüş ise özellikle Nisâ 101. ve 102. ayete yaslanarak namazın sadece iki rekat olduğunu söyleyenlerle alâkalıdır.
Fakat, o ayetlerle alâkalı söz söyleyeceğimiz daha doğrusu karşı görüş getireceğimiz sadece o ayetler değildir, aynı zamanda müktesebatın yüzyıllardır görmediği ve bu yüzden Müslümanları bir savrulmaya iten görüşüne karşı da bir görüş getireceğiz. Bu noktada beş vakit namazın tümünün iki rekat olduğunu söyleyenlerle, savaş ve sefer esnasında namazın KISALTILABİLECEĞİNİ söyleyen geleneksel görüş bir noktada ittifak etmiş bulunmaktadır. O ittifak NAMAZIN KISALTILACAĞI görüşüdür. Yani hem “beş vakit namaz iki rekattır” diyen geleneksel anlayış karşıtları hem de geleneksel anlayış “namazın kısaltılacağı” hususunda hem fikirdir. Aradaki fark, “İki rekatlık beş vakit namaz mı kısaltılacak yoksa dört rekatlı beş vakit namaz mı kısaltılacak?” farkıdır.
(NOT: Konu hassas bir konu olduğu için yazarken mümkün olduğunca dikkatli yazmaya gayret ediyorum. Fakat bu yazıyı doğaçlama yazdığım için olası yazım hatalarını hoş karşılamanızı ve özellikle bize karşı görüş getireceklerin bu yazım hatalarını bana karşı silah olarak kullanmamalarını rica ediyorum.)
Her kim olursa olsun herhangi bir ayetten HÜKÜM çıkarmadan önce en azından üzerine görüş inşa edilen ayetin tüm kelimelerini ve özellikle hükme esas olan kavramların cümle içindeki konumlarından sözlük veya ıstılah anlamlarına kadar her şeyini iyi anlamaları gerekmektedir. Çünkü ister içtihat boyutunda olsun isterse hüküm boyutunda olsun en nihayetinde o görüş üzerine hayatlar tanzim edilmekte, tasavvurlar şekillendirilmektedir.
Hem geleneksel ulema hem de günümüzde bu ayete yaslanarak “Beş vakit namaz iki rekattır.” diyenler namazın kısaltılmasına Nisâ 101. ve 102. ayette geçen şu ifadeyi temel almışlardır:
وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ (Ve-iżâ darabtum fî-l-ardi feleyse ‘aleykum cunâhun en taksurû mine-ssalâti)
- ayetin başında geçen bu ifadeye genelde şu manalar verilmiştir:
YERYÜZÜNDE SEFERE ÇIKTIĞINIZ ZAMAN NAMAZI KISALTMANIZDA SİZE BİR GÜNAH YOKTUR.
Müktesebat uleması bu ilk cümlenin hemen ardından gelen ve kesinlikle bir şart cümlesi olan şu cümleyi اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ (in ḣiftum en yeftinekumu-lleżîne keferû) işin içine katarak şu manaları vermişlerdir:
Ali Bulaç Meali – Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
Bayraktar Bayraklı Meali – Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Kur’an Yolu (Diyanet İşleri) – Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin sizi gafil avlamalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Diyanet Vakfı Meali – Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.
Edip Yüksel Meali – Yeryüzünde savaş için yolculuğa çıktığınız zaman inkarcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca yok. Kuşkusuz inkarcılar sizin açık düşmanınızdır.
Hasan Basri Çantay Meali – Yer yüzünde sefere çıkdığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yokdur. Şübhesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Mehmet Okuyan Meali – Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfir olanların size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size herhangi bir günah (sorumluluk) yoktur. Şüphesiz ki kâfirler, sizin için apaçık düşmandır.
Mustafa İslamoğlu Meali – Yeryüzünde sefere çıktığınızda, inkârda ısrar eden kimselerin aniden size zarar vermelerinden korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir beis yoktur. Zira inkâr edenler size açıktan düşmanlık yapmaktadırlar.
Süleyman Ateş Meali – Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkar edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Muhakkak ki kafirler, sizin açık düşmanınızdır.
Süleymaniye Vakfı Meali – Yolculuğa çıktığınızda, ayetleri görmezden gelenlerin (kafirlerin) size saldırı yapmasından korkarsanız, o namazı (yolculuk namazını) kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü kafirler, size açık düşmandırlar.
Her şeyden önce bunlar ve buraya almadığımız meallerin tamamında bu mealler ile ayetin gramatik çatısı kesinlikle birbiriyle uyumlu değildir.
Çünkü bu mealler şart cümlesi ile şart cümlesinden önce gelen cümleyi sanki tek cümle gibi ve şart cümlesi başta, cevap cümlesi sondaymış gibi tercüme etmişlerdir.
Şart cümlesinin cevap cümlesinden sonra geleceği zaten çok sorunlu bir konudur ama buna göz yumsak bile yani cevabın şarttan önce geleceğini kabul etsek bile ayetin başında ‘VAV’ değil ‘FA’ olması gerekirdi. Çünkü şart ve cevap cümlelerinde eğer şartın cevabı cevap olmaya müsait bir kelime değilse başına adına cevap ‘FA’sı denilen bir ‘FA’ getirilmesi gereklidir.
Mesela aynı sorunu Kehf suresi derslerinde şu ayet ile gündeme getirmiştim:
(Kehf 18/6)
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفًا
Fele’alleke bâḣi’un nefseke ‘alâ âśârihim in lem yu/minû bihâżâ-lhadîśi esefâ(n)
Mesela şartın cevabının şarttan önce geleceğini kabul ettiğimizde -ki olmaz-, bu ayette de ayetin ortasında bir şart edatı gelmiştir. Yani şart cümlesi sonra, cevap cümlesi önce gelmiştir ve ayet ‘VAV’ ile değil ‘FA’ ile başlamıştır.
Nahiv kitaplarının tamamında şart cümlesinin cevabının nasıl gelmesi gerektiği, cevap cümlesi olmaya müsait olmayan durumların tamamı vardır ve ulaşmak çok kolaydır. Bu noktada şartın cevabının nasıl gelmesi gerektiğini bilmeyenler herhangi bir nahiv kitabına başvurup kolayca öğrenebilirler benim bunu tekrar etmeme gerek yok.
Zaten eğer beş vakit namazın iki rekat olduğunu bu ayete yaslanarak söyleyenler bu kadarcık nahiv bilgisinden yoksun oldukları halde bunu söylüyorlarsa lütfen derhal kendilerine çeki düzen versinler. Çünkü o zaman konu bilgi eksikliğinden çıkar, başka bir mecraya sürüklenir.
Burada geleneksel ulema ayetin bu cümle yapısı ile alâkalı sorunu çözmeden şart ve cevap cümlesini tepetaklak ederek hükme varmıştır.
Nisâ suresinin 101. ayetine yaslanarak namazın iki rekatlı beş vakit namaz olduğunu söyleyenler eğer ayetteki bu sorunu çözmeden müktesebat ulemasının ayete verdiği bu mana üzerine GÖRÜŞ bina ediyorlarsa zaten yanlışı baştan yapmış veya müktesebat ulemasının yanlışı üzerine görüş bina etmiş olmaktadırlar.
Namazın kısaltılması ile ikinci husus yine müktesebat ulemasının görmezden geldiği bir husustur.
Nisâ 101. ayetteki اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ (en taksurû mine-ssalâti) cümlesi “geleneksel” ulemanın tamamı tarafından “NAMAZ/LAR/I KISALTMANIZDA” şeklinde tercüme edilmiştir. Dikkat edilirse ayetteki ‘es-salat’ (الصَّلٰوةِۗ) ifadesi MARİFE’dir. Müktesebat uleması kelime çoğul değil tekil olduğu halde namazı kısaltmayı sadece bir namaza değil, üç namaza ait bir olgu olarak almışlardır. Bu noktada yaptıkları tam bir ikiyüzlülük veya GÖRMEZDEN GELMEDİR.
Çünkü tekil gelen bu kavramdan üç vakit namazının da kısaltılacağını çıkarmalarının sadece bir tek yolu vardır. O da الصَّلٰوةِۗ (es-salâti) kelimesini TÜR ismi almalarıdır. Fakat eğer bu, tür ismi olarak alınırsa o zaman bu kavram sadece üç vakit namazı değil beş vakit namazın tamamını kapsamak zorundadır. Oysa müktesebat uleması sadece dört (4) rekatlı 3 (üç) namazın yani ÖĞLE, İKİNDİ ve YATSI namazlarının kısaltılacağı hükmünü vermiştir.
Bu tam bir ilkesizliktir. Çünkü ayette geçen اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ (en taksurû mine-ssalâti) ifadesine “NAMAZLARI KISALTMANIZDA” şeklinde bir anlam verilmesi durumunda buna iki rekatlı sabah namazının ve üç rekatlı akşam namazının da dahil olması gerekmektedir. Çünkü ayette “‘FECR’ ve ‘İŞA’ salatları HARİÇ” diye bir İSTİSNA yoktur.
Müktesebat uleması ayette olmayan istisnayı kendisi bulmuş ve öyle içtihat etmiştir. Tabi ki bunu yaparken de kesinlikle hadislere yaslanmışlardır.
Namazların kısaltılması hakkında görülmeyen bir başka husus ise -ki bizce en önemlisi bu husustur- namazları KISALTMA ile namazları EKSİLTME arasındaki farkın fark edilmemesidir.
Bu noktada müktesebat uleması kısaltma denilen eylemin, sefer sırasında 4 (dört) rekatlı namazların 2 (iki) rekat kılınması olduğuna içtihat etmiştir.
O zaman şöyle soralım: Tamamı yani bütünü 4 (dört) rekat olan bir namazı 2 (iki) rekat kılmak bir KISALTMA MIDIR yoksa bir EKSİLTME MİDİR?
Hemen belirtelim ki tarifi yapılmış bir bütünün bir parçasını almak, kesmek veya yapmamak KISALTMA değil EKSİLTMEDİR.
Hadi diyelim ki müktesebat uleması “kısaltma”yı “eksiltme” yaptı, peki dört (4) rekatlı bir namazın ne kadarının eksiltileceğini nereden çıkardı? Yani 4 neden 2’ye kısaldı da 3’e kısalmadı veya 1’e kısalmadı?
Aslına bakılırsa ayette geçen تَقْصُرُوا (TEKSURU) ifadesinin “tarifi yapılmış bir bütünü EKSİLTMEK” gibi bir manası yoktur.
Birkaç örnek vererek bu kavramın ifade ettiği anlamı anlamaya çalışalım:
Mesela, mevsimlerde günlerin kısalması veya uzaması vardır. Kışın biz “gün kısaldı, gece uzadı”, yazın “gün uzadı, gece kısaldı” deriz. Bunu neye göre deriz?
Aslına bakılırsa ne yazın ne de kışın gün ne uzamaktadır ne de kısalmaktadır. “Gün” denen şey 24 saattir. Bu yirmi dört saat bir bütündür. Bu bütün kendi içinde “gece” ve “gündüz” diye iki parçaya ayrılmıştır. Kışın gündüzün kendi vaktini geceye verip geceyi uzatması, yazın gündüzün gecenin vaktinden alıp geceyi kısaltması GÜNÜN kısalması veya uzaması değildir. Bu, bir bütünün parçalarının birbirinin içine geçerken birinin diğerine dahil olmasıdır. İşte buna “kısaltma” denilebilir ama bir günün 12 saate düşmesi kısaltma değil EKSİLTMEDİR.
SÖZLÜKLERE bakıldığında ayette geçen ve kök harfleri ‘QAF – SAD -RA’ olan kelimenin ilk anlamının “İHMAL ETMEK, GEVŞEK DAVRANMAK, BİR ŞEYİ BİR BAŞKA ŞEYİN İÇİNE KATMAK” (bkz. Müfredât) olduğu görülecektir.
Bu noktada “kısaltmak” denen şey “bir şeyin yarısını yok etmek” OL-MA-MAK-TA-DIR.
Yine dört (4) rekatlı namazların 2 (iki) rekata düşürüleceği içtihadını yapan ve günümüzde -ki geçmişte de- beş vakit namazın sadece 2 rekat olduğuna hükmedenler kendilerini Nisâ 102. ayette tarif edilen “namaz kılınma” şekline dayandırmaktadırlar.
Müktesebat uleması 102. ayette tarif edilen namazın “korku” namazı olduğunu söylemiş, zaten iki rekata düşürülen namazın tekrar kısaltılarak 1 (bir) rekata düşürüleceğine hükmetmiştir.
Beş vakit namazın da iki rekat olduğuna hükmedenler de yine kendilerini bu görüşe yaslamışlar ve namazın iki rekat olduğuna 102. ayetteki tarif üzerinden erişmişlerdir.
OYSA… Nisa 102. ayette ne bir rekat ne iki ne üç ne dört ne 8 ne 80 ne de 160 gibi bir rakam çıkarmak mümkündür, bu ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR!
İşte AYET:
(Nisâ 4/102)
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا
Ve-iżâ kunte fîhim feekamte lehumu-ssalâte feltekum tâ-ifetun minhum me’ake velye/ḣużû eslihatehum fe-iżâ secedû felyekûnû min verâ-ikum velte/ti tâ-ifetun uḣrâ lem yusallû felyusallû me’ake velye/ḣużû hiżrahum veeslihatehum vedde-lleżîne keferû lev taġfulûne ‘an eslihatikum veemti’atikum feyemîlûne ‘aleykum meyleten vâhide(ten) velâ cunâha ‘aleykum in kâne bikum eżen min matarin ev kuntum merdâ en tada’û eslihatekum veḣużû hiżrakum inna(A)llâhe e’adde lilkâfirîne ‘ażâben muhînâ(n)
Bu ayette hiçbir şekilde bir rekatlı namazın tarifi yoktur.
Müktesebat uleması ayette geçen فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا (fe-iżâ secedû felyekûnû min verâ-ikum velte/ti tâ-ifetun uḣrâ lem yusallû) cümlesine şu anlamı vermiştir; -ki onlara göre bu ifade 1 (bir) rekatlı namaz oluyormuş:
Ali Bulaç Meali – İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da ‘korunma araçlarını’ ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.
Kur’an Yolu (Diyanet İşleri) – Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde ötekiler arkanızda olsunlar, sonra henüz namazlarını kılmamış bulunan (bu) bölük gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve bunlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler isterler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil (uzak ve unutmuş) olasınız da üzerinize ansızın bir baskın yapsınlar! Eğer yağmur yüzünden bir zarar görürseniz veya hasta olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de ihtiyat tedbirinizi alın! Allah elbette kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Diyanet Vakfı Meali – Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
(Diğer mealleri yazıp kalabalık yapmaya gerek yok, hepsi aynı çünkü)
Şimdi meallere baksak bile Allah aşkına buradan nasıl oluyor da 2 veya 1 rekatlı namaz çıkıyor biri bana söylesin, vallahi ben göremiyorum…
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠
(Ve-iżâ kunte fîhim feekamte lehumu-ssalâte feltekum tâ-ifetun minhum me’ake velye/ḣużû eslihatehum)
- SEN ONLARIN İÇİNDEYKEN ONLAR İÇİN SALATI İKAME ETTİĞİNDE ONLARDAN BİR TAİFE SENİNLE BİRLİKTE KIYAM ETSİN VE SİLAHLARINI ALSIN.
فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ
(fe-iżâ secedû felyekûnû min verâ-ikum)
- SECDE ETTİKLERİ VAKİT ONLARIN ARKASINDA BULUNSUNLAR.
وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا
(velte/ti tâ-ifetun uḣrâ)
- SALAT ETMEMİŞ DİĞER TAİFE GELSİN.
فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
(felyusallû me’ake velye/ḣużû hiżrahum veeslihatehum)
- SİLAHLARINI ALMIŞ BİR ŞEKİLDE SENİNLE BERABER SALAT ETSİNLER.
Allah aşkına buradan nasıl oluyor da namazların EKSİLTİLMESİ ÇIKIYOR? Hadi çıktı diyelim, neresinden “4 rekatlı olan 2 rekat, 2 rekatlı olan 1 rekat kılınacak.” çıkıyor?
Hadi çıktı diyelim, ayetin neresinden “3 rekatlı akşam, 2 rekatlı sabah namazı bu uygulamanın dışındadır.” hükmü çıkıyor?
“SECDE ETTİKLERİNDE…” ifadesinden nasıl oluyor da iki rekat bire veya dört rekat ikiye düşüyor, ben bunu bir türlü göremedim ve hâlâ da göremiyorum.
İster müktesebatın arkasına takılıp “Seferde 4 rekatlı namazlar 2 rekat kılınabilir.” diyenler, ister “Bak, Nisâ 102. ayette iki rekat namaz diyor, o halde beş vakit namaz iki rekattır.” diyenler…
Eğer Allah’a ve Allah’ın ayetlerine sadakatiniz varsa işte ayet burada, bu içtihatları ayetten nasıl çıkardığınızı bize de gösterin…
Yukarıda müktesebat ulemasının ilkesizliklerini yazdım… Bir ilkesizlikten ilkesizce kurtulmak, ilke sahibi olmak değildir.
Müktesebat ulemasının ilkesiz ve rivayet temelli her içtihadından kurtulalım tamam ama bunu yaparken başka bir ilkesizliğin kucağına düşmeyelim…
Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.
الحمد لله رب العلمين