بسم الله الرحمنِ الرحيم

“KUR’AN’LA ANLAMLI OLMA”NIN “KOLEKTİF AKIL” ÇAĞRISI

 

Kur’an’la Anlamlı Olmanın gerektiğini temel akide olarak savunan mümin biri olarak -aleyhime de olsa- şu tespitleri yapmak boynumun borcudur.

 

“Kur’an’la Anlamlı Olmak” söylemi az biraz vicdanlı düşünen ve meseleye “anlamak” için yaklaşan herkese, İslam’ı referans alan diğer tüm söylemler içindeki en makul söylem olarak gelmektedir, filhakika ortaya koyduğu tutarlılık ve varılan sonuçlar açısından değerlendirildiğinde gerçekten çok cezbedicidir. Birçok konuda ortaya koyduğu ilmi disiplin ve tutarlık, göz ardı edilemeyecek kadar oturaklıdır. Üstelik Müslümanların tarihindeki birçok çözümsüz meseleye Kur’an’ın ruhuna uygun bir şekilde çözümler sunmuştur. “Kur’an’ı Kur’an ile anlama”yı savunanların ilmi yeterlilik açısından zayıf olmalarından, daha öncesinden gelen bir birikimi (müktesebatı) olmamasından ve daha başka sebeplerden dolayı, sunduğu bu çözümlerin eksikliklerinin olması son derece doğaldır fakat tüm bu eksiklere rağmen bir sonuca giderken izlediği metot ve ulaştığı netice gerçek manada bir devrim niteliğindedir. Detaya inildiğinde çok daha fazla olmasına rağmen şu ana başlıklarda getirdiği çözümler bile bu söylemin güçlü bir söylem olduğunun anlaşılmasına yeterlidir.

 

İlk insanların, tıpkı Meryem gibi kendi başına doğum yapan ve erkek türü olmadığı için ‘nefs-i vahide’ olarak adlandırılan dişi varlıklar olduğu, ‘insan’ ve ‘beşer’ kelimelerinin aynı anlama gelmediği, ‘beşer’in Âdem ile başlayan resul soyuna ait bir kavram olduğu, tüm resullerin tek bir soy oldukları, dilleri Yüce Allah’ın vaz ettiği, risaletin resmi dilinin her zaman tek bir tane olduğu, risaletin dilinin şu an elimizde bulunan Kur’an’daki lisan olduğu, Yüce Allah’ın “Yahudilik” diye bir din göndermediği, Yahudiliğin Musa’nın izinden gitmeyenlerin, Hıristiyanlığın İsa’nın izinden gitmeyenlerin, Müslümanlığın ise Muhammed’in izinden gitmeyenlerin uydurduğu dinler oldukları gibi ve daha bir çok konuda ulaştığı sonuçlar yüzde yüz doğru olmasa bile günümüze kadar geliştirilmiş tüm İslami söylemler içindeki en tutarlı söylemler olduğu gayet açıktır.

 

Fakat “Kur’an’la Anlamlı Olma” usûlünün bir söylem olmaktan daha öteye geçebilmesi için bunlar yeterli değildir hatta bunlar usûlün kendisi ile alâkalı şeyler değil, sonuçları ile alâkalı şeylerdir. Bu söylemin slogan olmanın ötesine geçmesi ancak ve ancak önce usûlün sonra da ilgilendiği konuların ilmi disiplin içinde kendisini sunması gerekmektedir. Daha önceki zamanlardan gelen bir müktesebatı olmadığı yani çok eski olsa bile hiç uygulanmamasından dolayı yeni olarak isimlendireceğimiz bu metodun ayaklarının yere basması için önünde yapması zorunlu olan büyük şeyler vardır.

 

Her şeyden önce usûlün kendi sunumunu söylem çerçevesinden ilmi disiplin çerçevesine taşıması gerekmektedir. Yani usûl; tanımını, ilkelerini ve hepsinden de önemlisi meşruiyetini neye dayandırdığını ilmi bir disiplin içinde sunması gerekmektedir. Çünkü “Kur’an’la Anlamlı Olma” metodu mevcut ilmi ve bilimsel birikimlerin tamamına yepyeni tanımlar getirmekte, insanlığın tüm birikimlerini yeniden tanımlamaktadır. Daha da açıkçası “Kur’an’la Anlamlı Olma” metodu mevcut müktesebatları restore eden bir söylem değil, hepsini yıkan bir söylemdir. Yüzyıllardır süregelen şeylerin yanlış olduğunu ispat etmek ve sonra da hepsini yerle bir edercesine yıkmak gerçekten çok büyük bir şeydir ama tek başına “yıkmak” asla bir hedef değildir. Çünkü asıl olan bir şeyi yıkıp yok etmek değil, yıktıktan sonra yenisini ve doğrusunu inşa etmektir. Üstelik bu yeni öyle bir yeni olmalıdır ki yıkılan şeyin molozları arasından yeniden kullanacağı şeyler edinmemelidir.

 

İşte meseleye bu açıdan bakıldığında “Kur’an’la Anlamlı Olma”ya ikna olmuş her bireyin sorumluluklarının ve uğraşması gereken meselelerin ciddiyetinin diğer herkese göre hem daha fazla hem de daha ağır olduğu anlaşılmaktadır. Her şeyden önce şunu bilmelidir ki “Kur’an’la Anlamlı Olma” demek sadece yıkım değil aynı zamanda yapımdır, üstelik hem yıkmak hem de yapmak için herkesten daha çok ‘nas’sa herkesten daha çok meşrû dayanaklara ihtiyacı vardır. Evet “Kur’an’la Anlamlı Olmak” müktesebatın yüklerinden kurtulmaktır ama yüksüz ve sorumsuz bir şekilde hareket etmek değildir. “Kur’an’la Anlamlı Olma” metodunun ilmi bir disiplin olarak kendisini sunmaması ona erişimi kolaylaştırmaktadır ama aynı zamanda suiistimal ve manipülasyonun da kapısını aralamaktadır.

 

“Kur’an’ı Kur’an ile anlama” temelli hareket ettiğini iddia eden bazılarının “İslam’da namaz (salat) yok, hac yok, zekât yok, başörtüsü yok vs.” diyerek insanı tamamen keyfiliğe götüren şeylere yönelmeleri “Kur’an’la Anlamlı Olma”nın rantına göz dikmelerinden başka bir şey değildir yani hem manipülasyon hem de suiistimaldir. Hemen hemen tamamı başkalarının çalışmalarını intihal eden bu kişiler ortaya ne ilmi ne mantıki ne de vicdani açıdan bir çalışma koyabilmişlerdir. Üstelik eğer bunlar “Kur’an’la Anlamlı Olma” denilen şeyi birazcık anlamış olsalardı bu meselelerin uğraşılması gereken meseleler içinde ne kadar küçük meseleler olduklarını rahatlıkla anlarlar ve ilkesi olmayan ağızlarına gem vururlardı.

 

“Kur’an’la Anlamlı Olma” metodu her metot gibi “tasavvuri” bir şeydir. Üstelik “metot/usûl” denilen şeylerin tamamı konusu ne olursa olsun asla bir hedef değil, hedefe götüren araçlardır. Hedefi bile olmayan böylesi kişiler “Kur’an’ı Kur’an ile anlama” metodunu kendi değersiz hayatlarını anlamlı kılacak bir basamak olarak kullanmaktadırlar.

 

Böylesi bir durumun oluşmasına sebep olan şey ise bu söylemin diğer tüm söylemlere göre çok kolay ulaşılabilir olmasıdır. Mesela, “Kur’an’la Anlamlı Olma” metodunu kimi ne şekilde keseceği belli olmayan kılıç gibi sağa sola savuranlar, Aristo felsefesi, hadis usûlü, tefsir usûlü, kelam veya herhangi bir ideoloji hakkında bu kadar rahat davranamazlar çünkü bunlar onların ulaşımına kapalıdır ya da en azından kapasiteleri yetmemektedir.

 

Sıradan bir mantık kullanarak meseleye şu şekilde bakabiliriz. Eğer ki “Kur’an’la Anlamlı Olmak” insanları başıboş hâle getiren, tüm sorumluluklardan azade kılan, değer oluşturmayan ve değerin oluşmasına da müsaade etmeyen bir pratiği öneriyorsa bu kesinlikle yanlıştır. Çünkü insanın başıboş olması için herhangi bir metoda ihtiyaç yoktur ve Kur’an hiçbir zaman insana başıboşluğu emretmez. Amacı, insan türü içindeki en doğru sorumluluk tanımını yapmış ve en doğru sorumlulukları en doğru şekilde yüklenen bireyler ve toplumlar oluşturmak olan Kur’an, insanı başıboş hâle getiren hiçbir metodu asla önermez ve asla tasvip etmez. Kur’an’ın önerdiği insan tipi ‘muttaki insan’ tipidir ve ‘muttaki’ demek “kendi türü içindeki en sorumlu kişi” demektir.

 

“Kur’an’la Anlamlı Olma” denilen şeyin ‘söylem’ olmaktan kurtulması için hem usûli açıdan hem de usûl ile edindiği mevzular açısından ilmi temellere oturması gerektiğini söylemiştik. Bunun da sadece Kur’an’dan getirilerek başlanması zorunludur. Kelami, felsefi, fıkhi veya başka isim adı altında oluşturulmuş müktesebatların “usûl” ve “ilim” tanımlamalarına sığınılmamalıdır. Sadece Kur’an üzerinden getirilecek tanımlamaların kısmen müktesebatın tanımı ile kesişmesi onu asla sübjektif yapmayacaktır. Fakat “Kur’an’ı Kur’an ile anlama” denilen şeyin yolu ister müktesebatla kesişsin isterse hiç kesişmesin her durumda usûl ve ilim tariflerindeki motivasyonun yani bağlayıcı çimentonun sadece “Kur’an” olması gerekmektedir.

 

Kâğıt üzerinde kolayca kurulan bu basit cümlenin pratiği kesinlikle devasa bir çalışma gerektirmektedir. İşte bu durumda kendisini Kur’an’ın yettiğine ve her zaman da yeteceğine ikna etmiş kişilerin işte bu devasa çalışmayı göze almış olması gerekmektedir. İnsaf ve vicdan bu çalışmayı herkesin yapamayacağını ve yapmaya güç yetiremeyeceğini kabul etmektedir. O halde bu vicdanın çift taraflı çalışması, bu çalışmayı yapamayanların da yapma imkânı bulamayanların da insaflı davranarak “Kur’an’la Anlamlı Olma”nın rantına gözlerini dikmemeleri gerekmektedir. “Kur’an’ı Kur’an ile anlama”nın bir yaşam biçimi, bir düşünme biçimi, bir değer oluşturma biçimi olduğuna ikna olmuşlarsa bu metottan slogan çıkararak değersizleştirmemeleri gerekmektedir. Bu söylemi en çok dillendirenlerden biri ve bu metoda göre karınca kararınca ortaya bir çalışma koymuş biri olarak; “Kur’an’ı Kur’an ile anlama”nın akidevi bir umde olduğuna inanan herkesin; bilsin ya da bilmesin, ehil olsun ya da olmasın, çalışma kapasitesi olsun ya da olmasın “Kur’an’ı Kur’an ile anlama” metodunun suiistimal ve manipüle edilmemesi için kolektif bir akla ve kolektif bir davranış kalıbına sahip olması gerekmektedir. Yüzyıllardır Müslüman ulemanın biriktirdiği müktesebat “Kur’an’ı Kur’an ile anlama” metodunun rakibi olamayacak kadar zayıftır ve o müktesebatın “Kur’an’ı Kur’an ile anlama”ya zarar vermesi söz konusu bile değildir fakat sırf kendisini müktesebattan ayırıp önemli hissetmek isteyenlerin “Kur’an’ı Kur’an ile anladığım için böyle yapıyorum.” veya “O yok, bu yok, şu yok.” demeleri kesinlikle zarar verecektir. “Kur’an’ı Kur’an ile anlıyorum.” diyenlerin büyük çoğunluğunun ilgilerinin odağında “Namaz var mı yok mu, varsa iki rekât mı dört rekât mı, dünya düz mü yuvarlak mı?” şeklindeki konuların olduğunu göz önüne aldığımızda onların bu söylemlerinin “Kur’an’ı Kur’an ile anlamak”tan kaynaklandığı gibi bir kanı oluşmaktadır. Yani “Eğer biri ‘Kur’an’ı Kur’an ile anlıyorum.’ diyecekse ‘O halde namaz yok veya varsa iki rekât, başörtüsü yok, dünya düz vs.’ demek zorundadır.” gibi bir algı oluşmaktadır.

 

Tam burada müsaadenizle sizinle bir anekdot paylaşayım. Birkaç ay önce tesadüfen Youtube’de yayınlanan bir videomuzun altında şöyle bir yorum gördüm: “Ağabey, bir de dünyanın düz olduğunu ispatlasan iki kanatlı olacaksın o zaman.”

 

Kanadımızın birini dünyanın düzlüğüne bağlayan bu yaklaşım, “dünyanın şeklinin iman edilmesi gerekmeyen bir şey” olduğuna dair en basit mantık kullanımından bile uzak bir şekilde “Kur’an’la Anlamlı Olma”yı savunmakta ve dünyanın şeklinin düz mü, yuvarlak mı yoksa küp mü olduğunu ispatlamanın “Kur’an’la Anlamlı Olma”nın vazgeçilmezi olarak görmektedir.

 

Kimseyi herhangi bir şey etrafında birleşmeye çağırmıyorum ama eğer “Kur’an’la Anlamlı Olma” denilen metodun değerli olduğuna inanılıyorsa en azından bu metodun seviyesiz ve ilkesiz tartışmaların nesnesi haline getirilmemesi hususunda kolektif bir aklın ve davranış kalıbının olması gerektiğini söylüyorum. Bu kolektif akla sahip olmazsak ne olur? Hiçbir şey olmaz ve sorun tam da hiçbir şey olmamasıdır. Çünkü “Kur’an’la Anlamlı Olmak” kendisinden hiçbir şey çıkmayacak kadar ucuz ve seviyesiz olmamalıdır.

 

 

Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.

الحمد لله رب العلمين

Önerilen İçerikler