ÂSIM’IN YAZDIĞINI “BU, ALLAH KATINDANDIR.” DİYEREK SATANLAR 

Secde 32/10

وَقَالُٓوا ءَاِذَا ضَلَلْنَا فِي الْاَرْضِ ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ بَلْ هُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ

Ve kâlû e-iżâ dalâlnâ fî-l-ardi e-innâ lefî ḣalkin cedîd(in)(c) bel hum bilikâ-i rabbihim kâfirûn(e)

Kurtubî tefsirinde bu ayette geçen ضَلَلْنَا (dalâlnâ) kelimesi için şu açıklamayı yapmıştır: 

Bu açıklamaya biraz daha yakın çekim yapalım:

(Kaynak, İMAM KURTUBÎ, EL CAMİU Lİ AHKAMİL KURAN C.13.S.578)

Ali b. Ebî Tâlib kıraatinde bu kelime DALALNA değil SALALNA geçmiş. 

Acaba kim Kur’an’ın genetiği ile oynamış? Ali b. Ebî Tâlib mi, yoksa Âsım b. Behdele mi? 

Yoksa ha “dalalna” ha “salalna” ne fark eder mi?

Bu arada; elimizdeki 20 kıraatin tamamında kelime DALALNA

Bir tek o değil, aşağıdaki ise RAĞIB EL-ISFAHANÎ’DEN

(el müfredat SLL md. s. 856)

Hani Âsım, Ali b. Ebî Tâlib’in okuyuşunu rivayet etmişti. Oysa kelime Âsım kıraatinde DALALNA ama ALİ kıraatinde SALALNA.

Sanılmasın ki bu sadece burada böyledir… Bunun gibi yüzlerce ve hatta binlerce kelime var.

Bu açıklamada İbn Sîrîn, Katâde, el-Hasen, Kays b. Ubâde, Ebû Recâ, Humeyd, Yakub isimlerinin kıraatleri elimizdeki 20 kıraatin dışındadır. Onlar, bu 20 kıraatin dışında, kelimeyi ALEYYE değil, ALEYYUN şeklinde okumuşlar.

Bu başka bir örnek, sayılan isimler 20 kıraatin dışındadır:

Bu başka bir örnek:

Bu başka bir örnek:

Bu başka bir örnek:

Bu başka bir örnek:

 

 

Bunlar gibi yüzlerce hatta binlerce örnek getirebilirim. Hiç kimse hiçbir kıraate uymamış. Noktasız ve harekesiz metin üzerinde herkes kendi kafasına göre takılmış, hiçbir ilke ve hiçbir gerekçe belirtmeden o metin noktalanmış ve harekelenmiş. 

Sadece bununla kalmış olsalardı mesele bir nebze daha hafif olurdu. Sarf ve nahiv kurallarını da hiçe saymışlar, kelimelere anlam yüklemeyi de hiçe saymışlar.

Aslında M.İ gibi adamlar bunları kesinlikle biliyorlar, ama bile bile hem de insanları aptal yerine koyarak Âsım kıraatini Kur’an’ın genetiği ilan ediyorlar. 

Bunların üstüne bir de meâl yazarlarının ilkesizliği eklenince okunan meâller tavşanın, suyunun, suyunun, suyunun suyu oluyor…

Zannedilmesin ki bu durum sadece Kurtubî’de böyledir. Özellikle kelimelerin tahlili üzerinden tefsir yapanların hepsinde bu böyledir.

Belki bana ‘çok aşırıya kaçtığım’, söylenecektir. Ama tefsircilerin, hadisçilerin, fıkıhçıların, kelâmcıların, ilâhiyatçıların hemen hepsi Allah resûlünün Kur’an üzerinden inşa ettiği SALİM aklı yerle bir etmiş, o aklın molozlarından ev yapmaya kalkışmışlardır. Yaptıkları ev üflesen yıkılacak şekilde her tarafı pespaye, neresinden tutarsan tut elinde kalacak şekildedir.

Ne yağmurdan ne rüzgârdan ne yangından ne selden ne de başka bir şeyden korumaktadır. O evin içine girmek ve içinde bir yalan oluşturmak son derece tehlikelidir. Tam tersi evin içi değil dışı daha korunaklıdır.

Bu ahlâksız ulemâ(!) yaptıkları evin çürüklüğünde bir sorun görmezler ama oturup rüzgârı, seli, depremi suçlu ilan ederler.

Bir mümin, yaşadığı müddetçe, rüzgârla, selle, yangınla, açlıkla, çoklukla, azlıkla, darlıkla, bollukla, kıtlıkla, sağlıkla, hastalıkla vs. dâima imtihan edilecektir. Bunlar karşısında içine girip sığınacağı, tehlikelerden berî olacağı, kendini güvende hissedeceği tek yer KUR’AN’IN İNŞA ETTİĞİ AKILDIR. Fakat aklı inşa etmesi gereken Kur’an, ulemânın elinde şekilden şekile sokulmakta, her gelenin kendisine göre yer tayin ettiği bir nesne haline getirilmektedir.

Mümin açlığa gökten inen sofralarla değil, Yüce Allah’ın inşa ettiği akılla dayanacak veya çare bulacaktır… 

Hastalığa, bin kere okunan kelimeleri suya üflemekle değil, o kelimelerin inşa ettiği akılla çare bulacaktır… 

İhtilaflara tepeden inen mucizevi bir belâ ile değil, Kur’an’ın kelimeleri ile çözüm bulacaktır… 

Adaletsizliğe, kılıçla, kalaşnikofla, topla, tüfekle değil, herkesin kucaklamak için can atacağı Kur’an’ın âyetleri ile çözüm bulacaktır…

Ahlâksız ulemâ Kur’an’ı insanlığın elinden almış, kendi hastalıklı akıllarının ürünü olan tefsir ve meâllerini insanlığın eline hem de KUR’AN BU diyerek vermiş, insanlığı Yüce Allah’ın nurundan mahrûm etmiştir.

Yüce Allah’ın kitabını (noktasız ve harekesiz olanı) kimse muhatap almasın diye, güya okuması kolay olsun diye binbir şekle sokmuş, insanları kendi elleri ile yaptıklarına inandırmıştır.

Bakara 2/79 TEFSİR

فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ 

Fakat elleriyle kitap yazan, sonra geçici bir çıkar için “Bu Allah katındandır!” diyenlerin çekeceği var. Hem yazdıklarından dolayı çekecekleri var hem de kazandıklarından dolayı çekecekleri var.

Âl-i İmrân/78

وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَر۪يقًا يَلْوُ۫نَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِۚ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap’tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar.

Bir de aklımızla dalga geçercesine ayetlere böyle mânâ verirler.

ÂSIM’IN KENDİ ELİYLE YAZDIĞINI “BU, ALLAH KATINDANDIR.” DİYE SATMAKTAN UTANMAZLAR!

Ama herkesten önce; “Bu, Allah katındandır.” dedikleri Âsım’ın kıraatine kendileri uymazlar. 

Hepsi de biliyor, hepsi de çok çok iyi biliyor Allah resulüne verilenin “noktasız ve harekesiz” olduğunu. Onun üzerinde çalışma yapmaktan it gibi korkuyorlar. Onun temel alınmasından nefret ediyorlar.

Bir gün gelecek bunların hepsi aralarındaki tüm düşmanlıkları sonlandıracaklar… Cübbeli ile M.İ’nin kol kola girip “noktasız ve harekesiz” Kur’an asıl olandır söylemine karşı el birliği ile mücadele ettiklerini göreceğiz. 

Diyanet ile Süleymaniye Vakfı’nın, Taslaman ile Sifil’in aynı safta ölümüne “Kur’an noktasız ve harekesiz olandır.” söylemiyle mücadele edeceklerini göreceğiz. 

Şiiler ile sünnîler, Sünnîler ile EDİP, Deaş ile tarikatçılar, selefîler ile reformistler kol kola girecek. 

Hepsi birden “BUNLAR KUR’AN’IN GENETİĞİ İLE OYNUYOR!” diyecekler.

“Âsım kıraati Kur’an değildir.” diyen herkesi “Allahu-ekber” nârâları ile ateşlerde yakacaklar, sonra kalkıp şükür namazı kılacaklar.

Vesselam.



Önerilen İçerikler