EN’ÂM 7. AYETİ İLE KUR’AN’IN YAZILI OLARAK İNDİRİLMESİ
Bizim, “Kur’an’ın yazılı olarak insanlığa ulaştırıldığına, Kur’an’ın yapısının sözlü bir hitaba hiç uymadığına, bunlardan dolayı da onun sözlü bir hitabın yazılı metne dönüştürülmüş hâli olmadığına” dair söylemimize karşı çıkanlar hemen şu ayeti delil olarak ileri sürmektedirler:
En’âm 6/7
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Velev nezzelnâ ‘aleyke kitâben fî kirtâsin felemesûhu bi-eydîhim lekâle-lleżîne keferû in hâżâ illâ sihrun mubîn(un)
Bu ayete verilen birkaç meali örnek olsun diye alalım:
Ali Bulaç Meali – Biz Kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile inkâr edenler, tartışmasız: ‘Bu apaçık bir büyüden başkası değildir’ derler.
TDV Meali – Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi.
TDV mealinin müellifleri diğer tüm müelliflerin de üzerinde ittifak ettiği açıklamayı ayetin dipnotunda şu şekilde yapmaktadır.
Diyanet Vakfı Meali – En’âm Suresi 7. ayet Açıklaması:
Kur’an-ı Kerim ya Cebrail vasıtasıyla veya vasıtasız olarak Peygamberimize indirilmiştir. Hangi şekilde olursa olsun, indirilen âyetler, kitap halinde değil, sadece okunarak Peygamber (s.a.)e öğretilip ezberlettirilmiştir. İnkârcılar âyetleri gördükleri ve işittikleri halde bu şekildeki bir vahyi kabul etmeyip, vahyin yazılı belgeler halinde gelmesini istediler. Yüce Allah, bu ayette Kur’an’ın onların istediği şekilde indirilmesi halinde bile kâfirlerin yine inkâr edeceğini bildirmektedir. Zira daha önce Musa (a.s.)a Tevrat yazılı belgeler halinde indirildiği halde inanmayanlar yine inanmamışlardı.
Edip Yüksel Meali – Sana kağıt üzerine yazılı bir kitap indirseydik ve elleriyle dokunsalardı bile, inkarcılar, “Bu ancak apaçık bir büyüdür,” diyeceklerdi.
Mehmet Okuyan Meali – Sana kâğıda (yazılmış) bir kitap indirseydik de onlar ona elleriyle dokunmuş olsalardı, kâfir olanlar “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir!” derlerdi.
Fikir vermesi açısından bu kadar meal yeterlidir çünkü zaten tüm müfessir ve meal yazarları aynı görüştedir. Yani hepsine göre Kur’an SÖZ olarak inmiştir sonra Muhammed’in vahiy katipleri tarafından yazı haline getirilmiştir.
Basit ve çok yüzeysel bir okuma yapılsa bile bu ayetten böyle bir sonuca çıkmanın imkânı yoktur… Çünkü bu ayetin bizzat kendisinden Kur’an’ın yazılı olarak indirilmediği, söz olarak indirildiği gibi bir sonuç çıkmamaktadır. Bu ayete daha önce sözlü olarak değinmiştim, tekrar olur mu bilmem ama detaylıca olmasa da biraz değineceğim.
Kur’an’ın yazılı değil de sözlü geldiğine bu ayeti delil getirenler kurguyu ‘FAHVAL HİTAP’ üzerine yapmaktadır.
Ayet bir şart-cevap cümlesi üzerine temellendirilmiştir:
- ŞART CÜMLESİ … وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ (Velev nezzelnâ ‘aleyke kitâben fî kirtâsin felemesûhu bi-eydîhim)
- CEVAP CÜMLESİ (şartın cevabı) … لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ (lekâle-lleżîne keferû in hâżâ illâ sihrun mubîn(un))
Şart ve cevap cümlesine meallerde verilen anlamları koyalım:
- OKUYAN MEALİ…
- ŞART CÜMLESİ … Sana kâğıda (yazılmış) bir kitap indirseydik de onlar ona elleriyle dokunmuş olsalardı,
- CEVAP CÜMLESİ … kâfir olanlar “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir!” derlerdi.
Ayetteki cümleyi bu şekilde kurgulayanlar ‘FAHVAL HİTAP’ olarak şu sonuca çıkmaktadırlar… “İŞTE BU YÜZDEN SANA YAZILI BİR KİTAP İNDİRMEDİK.”
İşte bu sonuca göre KİTAP (yazı-yazı halinde olan şey) indirilmemiş olmaktadır.
Ayetin ‘FAHVAL HİTAB’INDAN böyle bir sonuca ulaşanlar Kur’an’ın birçok yerinde ve en az 150 kez geçen “SANA KİTAP İNDİRDİK.” ayetlerinin hepsini NESH ETMEKTEDİRLER… Aslında buna NESH de denmez. Tam tersi DÜZELTME denir… Çünkü mevcut NESH anlayışına göre nesh YA BENZERİ ya da DAHA İYİSİ ile yapılmalıdır.
Oysa “Söz” ne yazının benzeridir ne de yazıdan daha iyidir.
Eğer söz yazıdan daha iyi olsaydı borçlanma ayetindeki “YAZIN!” emri boş bir emir olurdu.
Çünkü bir şeyin daha iyisi yapılıyorsa ondan daha aşağıda olan teklif edilmez.
Kaldı ki EN’ÂM 7. ayetin ‘FAHVAL HİTAB’INDAN sadece “SANA YAZILI BİR KİTAP İNDİRSEYDİK KAFİRLER BU APAÇIK BÜYÜ DERLERDİ (‘fahval hitap’), BUNUN İÇİN SANA KİTAP İNDİRMEDİK.” gibi bir sonuç çıkmaz.
Ayetin kendi metnine baktığımızda; كِتَابًا (kitaben) kelimesi nekira olduğu için MEVSUF, bu kelimeden sona gelen ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ (fî kirtâsin felemesûhu bi-eydîhim) cümlesi de SIFATtır.
(Meallerdeki manaları doğru varsayarak) cümleye mana verilecek olursa anlamın şu şekilde olması gerekmektedir: “KIRTASIN İÇİNDE VE EL SÜREBİLECEKLERİ BİR KİTAP.”
Ayetin başında ‘LEV’ edatı olduğu için ‘LEV NEZZELNA’ ifadesi “ŞAYET İNDİRSEYDİK” şeklinde anlaşılmaktadır. Aslında bu olumlu cümle OLUMSUZ bir manaya işaret etmektedir. “İNDİRSEYDİK” ifadesi “İNDİRMEDİK” anlamındadır.
NE İNDİRMEDİK? “Kırtasın içinde bir kitap indirmedik.” … Bu sözün ‘FAHVAL HİTAB’ı “Sana yazılı hiçbir şey göndermedik.” olmaz, olamaz… “Kırtasın içinde indirmedik.” denmişse ‘fahval hitab’ın “BU YÜZDEN DERİLERE YAZILMIŞ HALDE İNDİRDİK… BU YÜZDEN TAŞLARA YAZILMIŞ HALDE İNDİRDİK… BU YÜZDEN DEMİR PLAKALARA YAZILMIŞ HALDE İNDİRDİK.” gibi cümleler olması da gayet mümkündür.
Burada kitabın hangi malzemeler üzerinde indirildiği veya yazılı indirilip indirilmediği söz konusu edilmemektedir.
Burada söz konusu edilen şey ‘FE LEMESUHU’ kısmıdır… Ayetin devamında (meallere göre) “BU APAÇIK BİR SİHİRDEN BAŞKASI DEĞİLDİR.” diyecekleri söylenmektedir… NE YANİ ŞİMDİ BU ADAMLAR BİR KIRTASA YAZILMIŞ HİÇ KİTAP GÖRMEDİLER DE ONA MI ŞAŞIRIP BÜYÜ DİYORLAR?…
Oysa aynı surenin 91. ayetinde bunun tam tersi söylenmektedir:
En’âm 6/91
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُورًا وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يرًاۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Vemâ kaderû(A)llâhe hakka kadrihi iżkâlû mâ enzela(A)llâhu ‘alâ beşerin min şey-/(in) kul men enzele-lkitâbe-lleżî câe bihi mûsâ nûran vehuden linnâs(i) tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ vetuḣfûne keśîrâ(an) ve’ullimtum mâ lem ta’lemû entum velâ âbâukum kuli(A)llâh(u) śümme żerhum fî ḣavdihim yel’abûn(e)
SV meali – (Yahudiler) Allah’a hak ettiği ölçüde değer vermediler. Çünkü “Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi” dediler. Onlara de ki: “Öyleyse insanları aydınlatması ve onlara rehber olması için Musa’nın getirdiği o kitabı kim indirdi? Siz onu, sayfalara döküp bir kısmını ortaya çıkarıyor, birçoğunu da gizliyorsunuz. Size de atalarınıza da bilmediğiniz şeyler (onunla) öğretilmiştir.” De ki: “Onu Allah indirdi”. Sonra onları daldıkları yerde bırak; oyalanıp dursunlar.
Bu adamlar kırtaslara yazılmış bir kitabı BİZZAT KENDİLERİ YAZIYORLAR.
Bu adamlar için KIRTASLARDA BİR KİTABIN şaşılacak bir tarafı yok ki!
O halde bu adamlar kitabın nesine SİHİR diyecekler?
Kağıdına mı, yazısına mı, yazım biçimine mi?
Şimdi biz elimizdeki KUR’AN için “MUCİZE BİR KİTAP” diyoruz. Biz kitabın nesine mucize diyoruz?
Baskısına mı, cildine mi, yazıdaki şekillere mi, dizgisine mi, birinci hamur şamua kağıt oluşuna mı?
Eğer cevap “kitabın içeriğine, kelimeler ile anlattıklarına, verdiği haberlere, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmasına” şeklindeyse onun ne şekilde olduğunun ne önemi var ki? Yani kitabın içeriği söz olunca veya aynı içerik kağıda yazılınca fark eden ne olacak ki de bu adamlar sözün içeriğine değil de KAĞIDA YAZILI HALDE olmasına “SİHİR” demiş olsunlar? Yani adamlar içerikle hiç ilgilenmiyorlar da o sözün şekliyle mi ilgileniyorlar, ona mı sihir diyorlar?
TDV mealinin altındaki dipnotta “MUSA’ya yazılı kitap verildi, ona da ‘sihir’ dediler, bu yüzden Muhammed’e sözlü verildi.” şeklinde saçma sapan bir açıklama var… Yahu MUHAMMED’E sözlü verilince adamlar “SİHİR” demekten vaz mı geçtiler?
Yazılı gelse de sözlü gelse de “sihir” diyorlarsa ne fark edecek ki!
‘LEV’ ile kurulan şart cümlelerinde şartın cevabında şartın sebebi vardır.
“BİZ SANA KIRTASLARDA YAZILI BİR KİTAP GÖNDERMEDİK.” … Çünkü eğer sana kırtaslarda bir kitap gönderseydik KAFİRLER “BU APAÇIK BİR SİHİRDİR.” DERLERDİ… Bu yüzden onlar böyle demesinler diye sana Musa’da olduğu gibi yazılı değil sözlü bir hitap indirdik…
Peki onlar öyle DEMEDİLER Mİ?
Kur’an’ın onca ayetine, yüzlerce kere “SANA KİTAP İNDİRDİK… BU KİTAP… BU KİTABIN AYETLERİ vs.” cümlelerine rağmen En’âm 7. ayet üzerinden “kitap” değil “hitap” demenin ne ilimle ne vicdanla ne akılla ne de izanla bir alakası vardır. “HİTAP” söyleminin zemin bulacağı tek bir alan vardır: “RİVAYET”. Onun dışında bu söylemin bir zemini yoktur.
Kur’an’ın kelimelerini rivayet hatırına yok sayanlardan bizi kurtaran Allah’a hamdolsun.