MUSA KISSALARINDAN SAHNELER

Tâ-Hâ ve Kasas surelerinde anlatılan Musa kıssalarının “sahnelerini” yerine oturtmak için başlangıç olarak şuranın alınması daha çabuk sonuca götürür (çalıştığım için söylüyorum)…

Kasas 28/10

وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغًاۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

Veasbeha fu-âdu ummi mûsâ fâriġâ(an) in kâdet letubdî bihi levlâ en rabetnâ ‘alâ kalbihâ litekûne mine-lmu/minîn(e)

TDV Meali – Musa’nın anasının yüreğinde yalnızca çocuğunun tasası kaldı. Eğer biz, (vâdimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.

Kasas 28/11

وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ

Vekâlet li-uḣtihi kussîh(i) febesurat bihi ‘an cunubin vehum lâ yeş’urûn(e)

TDV Meali – Annesi Musa’nın ablasına: Onun izini takip et, dedi. O da onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

Bu iki ayetin öncesinde bir gün (veya gece) önce Musa’nın annesi çocuğu YEMME bırakıyor. Ve bir gün sonra da kızına diyor ki “Onu takip et.” Akan bir suya bırakılan bir tabut nasıl olur da ertesi gün takibe alınır?!?

Hadi diyelim ki öyledir. Bu kız, çocuğu buluyor. Çocuk ne halde? 

Geleneksel kıssaya göre çocuk yani Musa hiçbir süt annenin sütünü emmiyor… Peki bu çocuğa ne lazım? Bir süt anne lazım. Ama kız kardeş “Süt anne buldum.” demiyor… Bakın ne diyor:

Kasas 28/12

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ

Veharramnâ ‘aleyhi-lmerâdi’a min kablu fekâlet hel edullukum ‘alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum vehum lehu nâsihûn(e)

SV Meali – Önceden onun, sütanalarını emmesini engellediğimizden kız kardeşi dedi ki: “O çocuğun bakımını üstlenecek bir aileyi size göstereyim mi; onlar ona iyi bakarlar.”

Bakın bu ayette o kız kardeş “SÜT ANNE buldum.” demiyor… 

Bu söyleme dikkat edin lütfen, bir süt anneden hiç bahsedilmiyor tam tersi çoğul ve müzekker olanlardan bahsediliyor:

Tâ-Hâ 20/40

اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى

İż temşî uḣtuke fetekûlu hel edullukum ‘alâ men yekfuluh(u) feraca’nâke ilâ ummike key tekarra ‘aynuhâ velâ tahzen(e) vekatelte nefsen fenecceynâke mine-lġammi vefetennâke futûnâ(en) felebiśte sinîne fî ehli medyene śümme ci/te ‘alâ kaderin yâ mûsâ

SV Meali – Kız kardeşin (arkadan) takip ediyordu. (Onlar seni alınca) şöyle demişti: “Buna bakacak birini size göstereyim mi?” Bu yolla seni anana geri vermiştik ki gözü aydın olsun, kaygılanmasın. (Sonra) birini öldürmüştün de seni o tasadan da kurtarmıştık. Seni çeşitli imtihanlardan geçirmiştik. Nihayet yıllarca Medyen halkı arasında kalmıştın. Sonra bir plan dâhilinde buraya geldin, ey Musa.

Şimdi eğer bu kız MUSA’NIN KIZKARDEŞİYSE lütfen sahneyi gözünüzde canlandırın…

Musa suda gidiyor (bir gün önce suya bırakılan tabutu nasıl izliyorsa(!)) 

Tabutu Firavun’un ehli görüyor ve alıyorlar… Öldürmüyorlar ama çocuk kimseyi emmiyor… Başlıyorlar süt anne aramaya… Tam o esnada Musa’yı takip eden kız kardeş ortaya çıkıyor ve onlara diyor ki… 

“BEN SİZE ONA SİZİN İÇİN KEFİL OLACAK BİR EHL-İ BEYT GÖSTEREYİM Mİ, ÜSTELİK ONLAR ONUN İÇİN ‘NASİHUN’DURLAR…”

1- Eğer Firavun süt anne arıyorsa çocuk emzirecek kadın, doğurmuş bir kadındır. Firavun bu süt anneye sormayacak mı senin bebeğin nerede diye?

2- Musa’nın annesi ne cevap verecek? “Evet, benim oğlum oldu ama sen onu öldürdün.” mü diyecek? Hadi diyelim ki böyle dedi… Firavun bu kadar mı aptal da bebeğini öldürdüğü bir kadını kendi evine alıyor?

Kasas 12’de çok ilginç bir şey daha var.

‘HARREMNA ALAYHİ’ … Geleneksel anlatıma göre ‘ALEYHİ’deki ‘HU’ Musa… Musa daha beşikte bir çocuk ve deniliyor ki “BİZ DAHA ÖNCE ONA SÜT ANNELERİ HARAM ETMİŞTİK.”

Bebek bu ya… O ne anlar haramdan helalden!

Bunun yanında

Kasas 28/9

وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Vekâleti-mraetu fir’avne kurratu ‘aynin lî velek(e) lâ taktulûhu ‘asâ en yenfe’anâ ev netteḣiżehu veleden vehum lâ yeş’urûn(e)

SV Meali – Firavun’un karısı dedi ki; “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği olabilir. Onu öldürmeyin, belki işimize de yarar, belki de onu evlat ediniriz.” Hiçbiri işin farkında değildi.

Eğer bu ayetteki kelimelerin iştikakı doğruysa yeryüzünde bu kadın kadar saçmalayan bir kadın daha olmuş mudur acaba? Nehirde bulunan bir çocuk ne diye o ve Firavun için GÖZ AYDINLIĞI olsun ki?

Bu kadar yüzeysel bir bakışa göre bile geleneksel Musa kıssası ile Kur’an’daki Musa kıssası arasında dehşet bir uyuşmazlık var. Yani ayetlerden, meallerin ortaya koyduğu Musa kıssası çıkmıyor.

Geleneksel kıssaya göre ayette geçen ‘YEMM’ kelimesinin karşılığı NİL NEHRİ… Yahu arkadaş bu Nil nehri saatte 3 km. hızla aksa bile bir gün önce suya bırakılan bir tabut en az 72 km. yol alır. Bir gün sonra kız onu nasıl takip etsin?

Hadi diyelim ki 10 saat önce suya bırakıldı. Yahu yine 30 km. yapar. Bu kız onu nasıl takip etsin? Sonra kullanılan kelime ‘KUSSİHİ’‘Kasase’ kelimesi “İZLERE BAKARAK TAKİP ETMEK” demektir… Suda giden tabutun izi mi olurmuş?

‘Tabut’ kelimesi de…

İki kere marife geliyor, ikisi de Musa bağlamında… Bir kere burada bir kere de Bakara suresinde değil mi? İçinde Musa ve Harun Âlî’nin terekesi olan…

Kasas 9’daki bu söyleme şöyle bir soru soralım… Firavun’un eşi “ONLAR FARKINA VARMADAN ONU EVLAT EDİNİRİZ.” diyor… Kim bu “ONLAR”? Evet, belli birileri ama KİMLER?

Şimdi şöyle bir soru soralım… Erkek çocuklarını öldürüp kadınları sağ bırakan FİRAVUN MU?

Bakın 8. ayette ne deniliyor:

Kasas 28/8

فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًاۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ

Feltekatahu âlu fir’avne liyekûne lehum ‘aduvven vehazenâ(en)(k) inne fir’avne vehâmâne vecunûdehumâ kânû ḣâti-în(e)

SV Meali – (Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar.

Musa’yı bulan ÂLÎ FİRAVUN…

Peki çocukları öldüren kim? Firavun Âlî ve cunudehu…

Bakara 2/49

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

Ve-iż necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sû-e-l’ażâbi yużebbihûne ebnâekum veyestehyûne nisâekum vefî żâlikum belâun min rabbikum ‘azîm(un)

SV Meali – Sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size en ağır cezayı vermeye çalışıyor, oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı ise sağ bırakmak istiyorlardı. İşin içinde, Sahibiniz (Rabbiniz) olarak yaptığım büyük bir imtihan vardı.

A’râf 7/141

وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟

Ve-iż enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sû-e-l’ażâb(i)(s) yukattilûne ebnâekum veyestahyûne nisâekum vefî żâlikum belâun min rabbikum ‘azîm(un)

O gün sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar size en ağır cezayı vermeye çalışıyorlardı. Oğullarınızı öldürüp duruyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. O işin içinde, Rabbinizin, sizi yıpratan büyük bir imtihanı vardı.

Ayetlere göre Musa’yı bulanlar da ÂLÎ FİRAVUN, erkek çocuklarını öldürenler de ÂLÎ FİRAVUN.

Yani erkek çocuklarını öldürmek Firavun’un şahsi kararı veya uygulaması değil.

Fakat şöyle bir durum var… Firavun tüm ÂL’in en baş temsilcisi…

Yani Firavun’un bir konseyi var ve hep bu konseyle konuşuyor… Bakara, A’râf, Şu’arâ, Tâ-Hâ, Kasas, Mü’min surelerinde bu konseyle birlikte hareket ettiğine dair onlarca ayet var.

Gelelim Firavun’un eşine… Şimdi bu kadın öldürülen onca çocuğu dert etmiyor, tesadüfen nehirde bulduğu bir çocuğu birdenbire dert edinmeye başlıyor.

İyi de arkadaş, o çocuğun alnında mı yazıyor ÖLDÜRÜLMESİ GEREKEN ÇOCUKLAR ARASINDA OLDUĞU… Firavun ve ÂLÎ nereden biliyor?

İşte bu sorunun cevabı Kasas 8. ayetin başında geçen فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ (Feltekatahu âlu fir’avne) ifadesinde.

Kasas 28/8

فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًاۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ

Feltekatahu âlu fir’avne liyekûne lehum ‘aduvven vehazenâ(en)(k) inne fir’avne vehâmâne vecunûdehumâ kânû ḣâti-în(e)

SV Meali – (Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar.

‘FELTAKATAHU’ ifadesi “Onu buluntu olarak edindiler.” anlamındadır… 

Peki soru şu: BİR ÇOCUĞUN SAHİPSİZ OLDUĞUNU, KAYBOLMUŞ OLDUĞUNU HEMEN ONU GÖRÜR GÖRMEZ Mİ ANLARSINIZ yoksa uzun aramalar sonucunda sahibi bulunamadığı için mi onu buluntu olarak görürsünüz?

Ayet ‘FELTAKATAHU’ diye başladığına göre demek ki ÂLÎ FİRAVUN bu çocuğun kimin çocuğu olduğunu anlamak için aramış.

Ve bu aramalar sonucunda çocuğun KASAS suresinin başında belirtilen seçkinlerden birine ait olmadığı anlaşılmış… Onlar bu çocuğun kime ait olduğunu değil KENDİLERİNE AİT BİR ÇOCUK OLMADIĞINI ANLAMIŞLAR DEMEK Kİ!

Kasas 28/9

وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Vekâleti-mraetu fir’avne kurratu ‘aynin lî velek(e) lâ taktulûhu ‘asâ en yenfe’anâ ev netteḣiżehu veleden vehum lâ yeş’urûn(e)

SV Meali – Firavun’un karısı dedi ki; “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği olabilir. Onu öldürmeyin, belki işimize de yarar, belki de onu evlat ediniriz.” Hiçbiri işin farkında değildi.

  1. Kasas 9’daki ‘KURRETE AYNİN’ kelimesi “göz aydınlığı” anlamında değil “HAS CASUS” anlamındadır. 
  2. Aynı ayette geçen اَنْ يَنْفَعَنَٓا (en yenfe’anâ) ifadesi EĞER FİRAVUN’UN KİMSENİN SÜTÜNÜ EMMEYEN BİR ÇOCUĞU VARSA BU ÇOCUĞUN ANNESİNİ BULUP KENDİ ÇOCUĞUNU DA EMZİRMESİ DURUMUNDA GEÇERLİDİR. 
  3. Fakat bu durumun bilinmemesi gerekmektedir. Bunun için o çocuğun kendilerinden bir çocukmuş gibi gözükmesi gerekmektedir. ‘LA YAŞURUN’ ifadesi bunun içindir. 
  4. Süt emmeyen çocuk MUSA değil Harun’dur. 
  5. O kız kardeş Firavun’un kızıdır ve ona “Çocuğun izini sür!” diyen FİRAVUN’UN KARISIDIR. 
  6. O kız kardeş Musa’nın annesine gelip “SİZE BİR EHLİ BEYT GÖSTEREYİM Mİ?” derken Musa’nın Firavun’un sarayında emin olduğunu söylemiştir.

 

Suyun akış istikametinin tersine gidilse çocukla ilgili bir ize rastlanır ama akış istikametinde o ize rastlanmaz.

Bu çocuk nehirde bulunmuş (eğer ‘YEM’ kelimesi nehirse tabi) bir çocuktur… Çocuğunu nehre kaptıran bir anne suyun akış istikametinde çocuğunu arar… İşte kızın bulduğu iz budur.

Musa’nın annesi daha çocuğu nehre bırakmadan o çocuğun Firavun tarafından alınacağını ZATEN bilmektedir.

Kasas 28/7

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en ardi’îh(i) fe-iżâ ḣifti ‘aleyhi fe elkîhi fî-lyemmi velâ teḣâfî velâ tahzenî innâ râddûhu ileyki vecâ’ilûhu mine-lmurselîn(e)

Musa’nın annesine şunu vahyettik: “Onu emzir, ona bir şey olacağından korktuğun zaman da nehre bırak. Korkma ve üzülme; biz onu sana geri verecek ve elçilerimizden yapacağız.”

Yani Musa’nın annesinin çocuğunun NEREDE olduğu ile ilgili bir sorunu yok, çocuğun yaşayıp yaşamadığı ile ilgili de bir sorunu yok.

Çocuğun nereye gittiğini, kim tarafından bulunduğunu daha en başta bilen bir kadın ne diye “ÇOCUĞU İZLE!” desin?

“Onu emzir!” ifadesi de bu emir kendi çocuğunu değil “FİRAVUN’UN ÇOCUĞUNU EMZİR!” demektir… Çünkü emzirmesi durumunda KOPMAZ BİR BAĞ oluşacaktır.

Unutmayın Musa’nın annesi daha en baştan 

  1. Çocuğun RESUL yapılacağını biliyor.
  2. ‘Yemm’e bırakması durumunda kimin bulacağını da biliyor.
  3. Çocuk bulunduğunda Firavun’un çocuğunu yani Harun’u emzirmesi gerekeceğini de biliyor.
  4. Dahası Harun’un kimsenin sütünü emmediğini de biliyor.

ÇÜNKÜ BUNLAR ONA EN BAŞINDAN BİLDİRİLİYOR.

‘LA YEŞURUN’u iki kere söyleyen de Firavun’un karısı… Birincisinde kendi toplumu bu çocuğun buluntu olduğunu bilmemesi için, ikincisinde ise güya Musa’nın kavminin bilmemesi için…

Sahte zıhrıyyet devreye giriyor… Musa’nın ‘RABBİŞRAHLİ SADRİ’ duası da işte bunun için.

Çocuğun arkasını arayacak biri olmadığından emin olduktan sonra  (‘İLTEQATE’) sahipleniyor.

Harun’un ‘EBNA UMMİ’ demesi de işte tam da bunlardan dolayı.

Çünkü Musa ve Harun SÜT KARDEŞLER…

Mü’min suresinde imanını gizleyen kişi de HARUN.

Bunu defalarca söyledim… KUR’AN’DA GIYABİ OLARAK RESUL OLAN TEK KİŞİ HARUN’DUR… O, resul olduğunu sonradan öğreniyor.

Bakara suresindeki ‘AMENERRESUL’ ifadesi de sadece HARUN için geçerlidir.

O ifadenin Harun’dan başkasına gitmesi mümkün değildir yoksa ortaya facia gibi bir durum çıkar.

Katılımcı: Fakat kız kardeş Musa’nın annesini buluyor ve onu ‘KFL’ edecek birilerini öneriyor.

“Sen çocuğunu Katil’den kaçırmışsın.” demiyor.

Kız, çaresiz durumda olmalı… Kardeşi süt emmiyor, kim olursa olsun bir süt anne…

Yani bu neyi gösterir… Demek ki bunlar her yolu denemişler ama çocuk kimseyi emmemiş… BİR BEBEK ANNESİNİ EMMEDEN KAÇ GÜN YAŞAR?

Katılımcı: Saraydaki mümin kişinin muazzam hitabet gücü var, Musa’nın “Kardeşim benden ‘EFSAH’dır.” dediği kadar var.

Hem öyle yüksek perdeden konuşuyor ki o cümleleri herkes kuramaz!

Tek başına onun söylediği ‘EBNA UMMİ’ ifadesi bile onun ‘EFSAH’ olduğunu göstermesi açısından yeterlidir. Musa hiç bunu demiyor. Oysa SÜT KARDEŞ ifadesini bundan daha güzel anlatan başka bir kelime yoktur… Musa’nın ona ‘EBNA UMMİ’ dememesi ise başka bir derinlik içindir.

Eğer Musa Harun’a ‘EBNA UMMİ’ demiş olsaydı bu dışlamak olarak algılanırdı.

Ama Harun’un ‘EBNA UMMİ’ demesi onun Musa’nın annesini ve Musa’yı kendi ailesinden daha yakın gördüğünü anlatmaktadır.

Aynı zamanda onun risalete bu bağla layık olduğunu da bildiği anlamına gelmektedir.

Yani onun ‘EBNA UMMİ’ demesi “Ben resulsem bu bağ sayesindedir.” anlamına da gelmektedir.

‘EBNA UMMİ’yi Musa söyleseydi tersi olurdu; “Süt kardeşlik sayesinde resulsün.” Bu da sanki dışlamak gibi olurdu.

Musa ile Harun arasında şöylesine ters bir ilişki vardır:

  1. HARUN, FİRAVUN ÂLÎ’DİR… MUSA ONA SÜT KARDEŞ OLMAKLA FİRAVUN ÂLÎ’NE AKRABA OLMUŞTUR… DEĞERLİ OLAN BU MUDUR?
  2. MUSA ESBAT ÂLÎ’DİR… HARUN ONA SÜT KARDEŞ OLMAKLA RİSÂLET SOYUNA AKRABA OLMUŞTUR… DEĞERLİ OLAN BU MUDUR?

 

2.sidir elbette…

İşte fesahat açısından bunun değerli olduğunu gösteren en veciz ifade ‘EBNA UMMİ’ ifadesidir ve bunu HARUN’UN SÖYLEMESİDİR.

Musa söyleseydi hem fasih olmazdı hem de bu, Harun’u dışlamak olurdu.

FASİH SÖZ… Sadece sözde edebi sanatları kullanmak değildir… Aynı zamanda durumu ifade eden en uygun sözcükleri söylemektir…

“Ben sizi felaha, siz beni nar’a çağırıyorsunuz.” –Aynen bunun gibi…

Musa’nın risâleti annesinden süt emmeye bağlı değildir… Ama Harun’un Musa’nın annesinden süt emmesi buna bağlıdır… Bu durumda zaten resul soyu olan Musa’nın kalkıp Harun’a ‘EBNA UMMİ’ demesi fasih olmazdı.

Amiyane tabirle başa kakmak olurdu.

Musa’nın Harun’a sürekli “KARDEŞİM!” demesi ise acayip ince ve güzel bir ifadedir.

“Süt kardeşimsin biliyorum ama seni süt kardeş yerine koyup dışlamıyorum, sen benim kardeşimsin diyorum.”

Geçen oturumda yazdığım BİR BAŞKA AÇIDAN ‘EBNA UMMİ’ İFADESİ başlıklı yazıda bunu anlatmaya çalışmıştım.

Vesselam.



Önerilen İçerikler