بسم الله الرحمنِ الرحيم

“KUR’AN SADECE KUR’AN’LA ANLAMLI OLMAK” BİR İSYANDIR!

Tek bir Rabbe mi yoksa bin Rabbe mi,

Boyun eğeyim, işler taksim olunduğu zaman.

Lât’ı da Uzzâ’yı da hepsini azlettim.

Metanetli, sabırlı kişi böyle yapar.

Uzzâ’ya da onun iki kızına da ibadet etmem.

Benî Amr’ın iki putunu da ziyaret etmem.

Hübel’e de ibadet etmem, o rabbimiz olsa da

Aklımızın kıt olduğu eski zamanlarda

Şaştım, şaşılacak şey var gecelerde,

Ve gündüzlerde, onları basîr olan bilir.

(Muhammed’in risaletinden önce ölmüş biri olan Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’e atfedilen bir şiir)

Rivayetlerde açıkça görüldüğü üzere Zeyd b. Amr’ın Allah’ı birleyen bir muvahhit olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. O, bu tavrına doğru mantıkî çıkarımlar sayesinde sahip olmuştu. Örneğin, Zeyd b. Amr Allah’tan başkasının adına kurban kestikleri için Kureyşlileri ayıplar ve bu hayvanların etlerinden yemezdi. Niçin bu şekilde davrandığını da Kureyşlilere şöyle açıklamıştı: “Koyunları Allah yarattı. Gökten indirdiği yağmur ile bu koyunların yemesi için bitkiler yarattı. Buna rağmen siz bunları görmezden gelerek Allah’tan başkası adına bu hayvanları kurban ediyorsunuz. Ben kesilirken üzerine Allah’ın adının anılmadığı bir hayvanı yemem.”

(İbn Sa’d, et-Tabakât, 3/291; Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, 2/122; İbn Asâkir, Târîh, 19/496;İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gâbe, 2/251.)

Zeyd b. Hârise bu karşılaşmayı şu şekilde aktarmıştır: “Rasûlullah ile birlikte putlardan birisinin yanına gidip onun için dişi bir koyun keserek pişirdik ve bir torbaya koyduk.

Sonra Rasûlullah beni yanına alarak Mekke’nin sıcak bir gününde yola çıktı. Bir vadinin üst tarafına geldiğimizde Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ile karşılaştı. Birbirlerini Câhiliye selamıyla selamladılar.

Devemizi çöktürüp daha önce kızarttığımız etten Zeyd b. Amr’a ikram ettik. Zeyd b. Amr: ‘Bu nedir?’ diye sorduğunda biz: ‘Bu, put için kestiğimiz dişi koyunun etidir.’ dedik. Zeyd b. Amr: ‘Allah’tan başkası için kesilen hiçbir şeyi yemem.’ dedi ve sonra birbirimizden ayrıldık…”

Bu rivayet pek çok farklı şekillerde aşağıda aktardığımız âlimlerin eserleri vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır. Rivayetler içerisinde en uzun anlatıma sahip olması sebebiyle Nesâî’nin rivayetini örnek olarak aktarmayı uygun gördük. Bu rivayetin değişik varyantlarının İbn İshâk (öl. 151/768),62 Rebî’ b. Habîb (öl. 180/796?),63 Tayâlisî (öl. 204/819),64 İbn Sa’d (öl. 230/845),65 Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855),66 Buhârî (öl. 256/870),67 Belâzürî (öl. 279/892),68 Bezzâr (öl. 292/905),69 Nesâî (öl. 303/915),70 Ebû Ya’lâ el-Mevsılî (öl. 307/919),71 Begavî (öl. 317/929),72 İbn Düreyd (öl. 321/933),73 İbn Hibbân (öl. 354/965),74 Taberânî (öl. 360/971),75 Beyhakî (öl. 458/1066),76 İbn Abdilber (öl. 463/1071),77 İbn Asâkir (öl. 571/1176),78 Süheylî (öl. 581/1185),79 İbnü’l-Esîr (öl. 630/1233),80 Zehebî (öl. 748/1348)81 ve Heysemî (öl. 807/1405)82 gibi birçok âlim tarafından bize ulaştırıldığını görmekteyiz.

Bu rivayetleri temel alıp putlar adına kurban kesen bir Muhammed’e (henüz resul olmamış olsa bile) inanmaktansa bir milyon tane râvi, bir milyar tane kaynak getirseler bile “YALAN” demeyi tercih ederim.

Bu safsataları bana ‘Tarih’ diye ‘Siyer’ diye kabul ettirmeye çalışanlara da “Sahtekârsınız!” demeyi tercih ederim.

Ha bu TAASSUB mudur? EVET bu bir taassuptur ve ben ölene kadar bu taassuba yapışacağım!

Bu rivayetlere göre, Ömer’in babası olan Hattab’ın babası Nüfeyl, üvey annesi ile evlenmiştir. Bu yüzden Ömer’in babası, Zeyd’in hem anne bir kardeşi hem de amcasıdır. Böyle olmasına rağmen bu ZEYB  B. AMR B. NÜFEYL;

  • Kabe’den başka yerlere dönüp secde etmemiş
  • Bu aklıyla Yahudilik ve Hristiyanlığın sahte ve uydurma dinler olduğunu anlamış
  • İçki içmemiş
  • Zina yapmamış
  • “Faiz fakirlik getirir.” diyerek faize karşı olmuş
  • Yalan söylememiş
  • İftira atmamış
  • Kız çocuklarını ölümden kurtarmış
  • Putlara tapmamış
  • Yahudilerin ve Hristiyanların İbrahim ile alâkalarını kestiğini anlamış
  • Allah’tan başkasının otorite olamayacağını anlamış
  • Ölümü pahasına şirke karşı durmuş
  • Kabe’nin İbrahim mirası olduğunu ve Mekkelilerin buna ihanet ettiğini anlamış
  • Allah’tan başkası adına kurban kesmediği gibi böyle bir kurbanın etini bile yememiş

AMA

  • Allah resulü olan Muhammed Yahudiliği ve Hristiyanlığı Allah’ın gönderdiği din saymış
  • Yahudilerin ve Hristiyanların İbrahim’e ihanet ettiğini anlamamış
  • Yahudilerin kıblesini kıble edinmiş
  • Kadınları (kızları) erkeklerin hizmetçisi saymış, “Uslanmazlarsa dövün.” demiş
  • “Kadınlar erkek için fitnedir.” ve hatta “Kadınlar şeytanın kırbacıdır.” demiş
  • İçkinin kötü bir şey olduğunu resul olduktan 17 sene sonra anlamış
  • Faizin toplumları çürüttüğünü resul olduktan 19 sene sonra anlamış

Öyle mi?

Bu tarihçiler, siyerciler ve rivayet-perestler, Zeyb b. Amr’ı Yahudi alimleri ile oturup konuştuktan sonra Yahudiliği uyduruk bir din olarak görüp Yahudi olmadığı için överler. Aynı şekilde “Hayber, Eyla, Belka, Cezire, Hire” ve daha birçok yere gidip Yahudi ve Hıristiyan alimleriyle görüşüp her iki dine “ŞİRK”, Yahudi ve Hıristiyanlara “Müşrik” dediği için yere göğe sığdıramazlar, överler de överler… Hatta adam, Muhammed’in risaletinden beş yıl önce öldüğü halde cennete gittiğine dair hadisler getirirler… Yahu be sahtekârlar! HEPİNİZ, Yahudilerin ve Hristiyanların rivayetlerine sımsıkı sarılmıyor musunuz?

Zeyd b. Amr elinde Kur’an olmadığı halde onların şirk içinde olduğunu anladı ve onlardan uzak durdu da siz Kur’an’a rağmen onların şirk içinde olduklarını anlamadınız mı?

Bre Allah’tan korkmazlar! Siz Muhammed’in 13 yıllık Mekke ve 16 aylık Medine döneminde Yahudi kıblesine döndüğünü söylemiyor musunuz?

Bre Allah’tan korkmazlar! Siz İbrahim’in ilân ettiği toplanma merkezinin hükmünün kaldırıldığını söylemiyor musunuz?

Nerelerini tutsak elimizde kalıyorlar…

“Rivayetse rivayet” diyoruz… Adamlar rivayete bile uymuyorlar.

“Hadisse hadis” diyoruz, ona da uymuyorlar.

“Tefsirse tefsir” diyoruz, ona da uymuyorlar.

“Arapça ise Arapça” diyoruz, ona da uymuyorlar.

Ya vallahi, “Mezhepse mezhep” diyoruz, ona da uymuyorlar.

“Tasavvufsa tasavvuf” diyoruz, ona da uymuyorlar.

Ulan, “Demokrasi ise demokrasi” diyoruz, ona da uymuyorlar.

Allah cezanızı versin, “Şirkse şirk” diyoruz, ŞİRKE DE UYMUYORLAR.

Hepsinin bir tek ölçüsü var, SADECE KENDİ EGOLARI!

Bu rivayetlerden, hadislerden, mezheplerden, meallerden, tefsirlerden din edineceğime ömrüm boyunca Kur’an’a yapışır, tek bir ayet hatta tek bir kelime bile olsa onu alır, avuçlarıma koyar, Rabbimin huzuruna dikilir, boynumu bükerim…

“Bunu getirdim.” derim…

“Bu senin kelimen.” derim…

“Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa bile tüketemeyeceği senin kelimen.” derim…

“Deniz değil, göl değil, akarsu değil, bir tek damla bile olsa senin kelimen.” derim…

“O kelime hatırına Ya Rab, bir tek o kelime hatırına beni de affet” derim…

“Ben insanlık tarihinde asla kapanmayacak bir yara açmadım, lanetli bir sünnet başlatmadım; ne Firavun gibi toplumlara, ne günümüz Firavunları gibi dünyaya kötülük saçmadım.” derim… “Sadece kendimi kurtarmak için kelimelerine yapıştım.” derim…

“Yok mudur sonsuz merhametinde bize bir yer, yok mudur sonsuz affında beni de affedecek bir umut?” derim…

Her ne karar verirse versin beni cehenneme atsa bile ben yine de O’nu severim.

Beni insanlığın toplanma gününde tüm âleme rezil rüsva etse bile BEN YİNE O’NU SEVERİM.

O’na olan sevgim bana ödül vereceği için değil ki, O bana ceza verdiğinde ben O’nu sevmekten vazgeçeyim.

Ben O’na razıyım, cezasına da ödülüne de razıyım.

Ben O’nu ön koşulsuz sevdim.

O’nu ön koşulsuz sevdiğim için O’nun rahmetinin eseri olduğuna tüm hücrelerimle iman ettiğim kelimelerini de ön koşulsuz sevdim.

O’nun katında bu sevginin ne değeri vardır bilmem, bilemem… Onu da ölünce göreceğiz…

İçeriğinde ne olduğunu hiç bilmediği Kur’an’ı kanaviçe işlemeli kılıflar içine koyan sıradan insana gülümseyerek bakar ve Kur’an’a acemice saygı duyduğu için ona sempati duyarım…

Hiç bilmediği Kur’an’ı bel altında tutmamak için göğsüne sıkı sıkı yapıştıran başı yazmalı, eli hamurlu sıradan kadınlara saygı duyarım…

Hiç anlamadığı halde mırıl mırıl Kur’an okuyan zavallı insanlara saygı duyarım ve hatta severim…

Hiç bilmediği halde, hiç anlamadığı halde Kur’an okunduğunda “Sus!” diyen zavallı ihtiyarlara, gençlere çok saygı duyarım…

Ama Allah’ın kitabını çok iyi anladıkları halde onun yanına rivayet, hadis, tefsir, meal koyanlara asla saygı duyamam, sempati duyamam…

Yılda bir kere bayram namazı kılana, hafta da bir kez cuma namazı kılana hoşgörümün en genişliği ile yaklaşırım ama Kur’an’ın bir tek kelimesini bile bile konulduğu yerden edene asla hoşgörü göstermem, gösteremem…

Din sanıp cemaat cemaat dolaşana, demokrasi denilen şeytani düzende İslam iddiası ile kurulmuş partilerin peşinde koşana, şeyhine yapışmayı kurtuluş sayan zavallılara tahammülümün en genişliği ile hatta onlar için dua eder gözyaşı dökerim. Ama bildikleri halde insanları kendi pis anlayışlarına çekip üzerlerinden maddi ve manevi rant elde eden şeyhlere, ilahiyatçılara, prof’lara, parti liderlerine, derneklere, vakıflara daha bilumum herzelere tahammül etmem, etmeyeceğim!

İşte benim isyanımın göstergesi “KUR’AN SADECE KURAN İLE ANLAMLI OLMAK”tır… Çünkü bu metot tarih boyunca oluşmuş metotlardan herhangi bir metot değildir.

BU BİR İSYANDIR!

Yüce Allah’ın kitabı dışında din arayan HER ANLAYIŞA İSYANDIR!

Bu isyanın bedeli her ne olacaksa olsun Allah’ın rahmeti ile hepsini göze aldık…

Bu isyan ULEMA isyanı değildir. BU İSYAN SIRADAN İNSANIN İSYANIDIR!

Eğer ortada başkalarını cezbetmeyen bir doğru varsa bu cazibesizliğin iki nedeni vardır:

  1. YA doğru sahipleri doğruyu doğru bir şekilde yaşamıyor demektir.
  2. YA da diğerlerinin kalbi artık taş kesilmiş demektir.

Allah’ın kitabı varlığın içindeki CAZİBESİ EN YÜKSEK SÖZDÜR.

Bu sözün cazibesine kapılmayacak yaratık yoktur.

Çünkü bu, Fıtratın dinidir!

Bilerek ve anlayarak Kur’an okuduğu halde Kur’an’ın cazibesini yetersiz görüp, onu cazip hale getirmek için onun yanına bir şeyler koyanlar Allah’ın huzurunda nasıl hesap verecekler acaba?

Vesselam.

Önerilen İçerikler