بسم الله الرحمنِ الرحيم
(Cin 72/5)
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ تَقُولَ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۙ
Ve ennâ zanennâ en len tekûle-l-insu velcinnu ‘ala(A)llâhi keżibâ(n)
OYSA BİZ SANIYORDUK Kİ NE CİNLER NE DE İNSLER ALLAH HAKKINDA ASLA YALAN SÖY-LE-MEZ.
Bu ayetin bir başka arka planı daha vardır:
Bu ayetteki OLUMSUZLUK “tekidi nefi istikbal” yani “tekitli olumsuz gelecek zaman” edatı ile yapılmıştır.
Nahiv kurallarına göre لَنْ (len) edatı ile yapılan olumsuzluklara “geniş zaman” anlamı değil, “gelecek zaman” anlamı verilmesi gerekmektedir yani verilmesi gereken anlam “söylemez” değil “asla söylemeyecek” şeklinde olması lazım.
Fakat bu durumda böylesi bir sözün söylenmesi ve anlamlı bir söz olabilmesi için sözün bir geçmişe sahip olması gerekmektedir.
Yani “belli bir yere kadar öyle oldu, ama bundan sonra bu asla olmayacak” şeklinde olması lazım.
Yani eğer bu cinler olumsuzluğu ‘LEN’ edatı ile yapıyorlarsa bu, “Belli bir yere kadar Allah hakkında yalanlar söyleniyordu, BİR ŞEY OLDU ve o şey bize bundan sonra ne insin ne de cinnin asla yalan söyleyemeyeceği kanısını (zannını) oluşturdu ve biz de bu zan üzere olaylara baktık.” denmek isteniyor.
Zaten ayetin başında hem ‘enne’ hem de ‘zanne’ olması buna delil olmaktadır: اَنَّا ظَنَنَّٓا
Aslına bakılırsa cümlenin nahiv yapısı gerçekten insanı hayrete düşürüyor. Böylesine derin bir incelik, böylesine derin bir anlam gerçekten muhteşem.
Ayetin başındaki اَنَّا edatından noktaları ve harekeleri aldığımızda bu kelimenin ‘İNNE’ veya ‘ENNA’ şeklinde okunması mümkündür.
İlk bakışta fiilden sonra bir mastar edatı olan ‘EN’ gelmesi, bu edatın Asım kıraatinde olduğu gibi ‘ENNA’ değil de ‘İNNE’ olması gerektiği zannını oluşturuyor.
‘LEN’ edatı ise “geçmişte oluyordu, bundan sonra olmayacak” anlamını KESİNLİKLE VERİR.
ÖRNEK:
(Mümin 40/34)
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ
Velekad câekum yûsufu min kablu bilbeyyinâti femâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih(i) hattâ iżâ heleke kultum len yeb’aśa(A)llâhu min ba’dihi rasûlâ(en) keżâlike yudillu(A)llâhu men huve musrifun murtâb(un)
Bu ayette; sarayda imanını gizleyen adam karşısındakilerin bir sözünü karşısındakilere hatırlatıyor. Onlar demişler ki: قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولً (kultum len yeb’aśa(A)llâhu min ba’dihi rasûlâ(en))
Yani “Öncesinde gönderdi, Yusuf da geldi ama onun ‘HELEK’ olmasının ardından Allah bir daha resul göndermeyecek.” dediniz.
Bu, “ÖNCESİNDE OLDU, BUNDAN SONRA ASLA OLMAYACAK.” demektir.
Yani ‘LEN’ ile yapılan olumsuzlukların arka planında “BELLİ BİR ZAMAN OLDU, BUNDAN SONRA ASLA OLMAYACAK” anlamı vardır.
Cin suresinde de ayet ‘ZANENNA’ fiili ile başlıyor yani ZANNİ bir bilgi edinmişler. Yoksa “bunlar öncesinde, ta ilk var oldukları günden beri bunu böyle biliyorlardı, hiç Allah hakkında yalan söylendiğine şahit olmamışlardı da şimdi ilk defa Allah hakkında yalan söyleyen biri ile karşılaştılar” gibi bir anlam çıkar ki kanaatimce bu hiç doğru olmazdı.
Bu cinlerde bu zannı bir şeyin oluşturmuş olması lazım. Bu cinler kendi içlerinden çıkmış şeytandan haberdardırlar.
Şunu anlatmaya çalışıyorum, aslında bunu en güzel şekilde anlattığını zannettiğim bir hadisle açıklık getirmeye çalışayım… (Ben ve hadis(!))
Allah resulünün bulunduğu ortamda konu Yahudiler ve Hıristiyanlarken HUZEYFE şöyle diyor: “Allah’a yemin ederim ki biz asla onlar gibi olmayacağız, çünkü bizim elimizde Allah’ın kitabı var.”
Allah resulü de aynen şu cevabı veriyor: “Ben de seni akıllı bir adam zannederdim, Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde Allah’ın kitabı yok muydu?”
Şimdi burada Huzeyfe geleceğe dair “tekidi nefiy istikbal” olan bir söz söylüyor ama bu sözü ona bir şey söyletiyor…
Yani cinlerde de “tekidi nefiy istikbal” ile bir söz söylerken onlara bu sözü söyleten bir şey var.
Yani bir zaman bu olmuş veya oluyormuş ama geçmişlerinde bir şey olmuş ve o şeye inanmışlar. İnandıkları o şeyin insin ve cinnin Allah hakkında yalan söylemelerinin önüne geçeceğinin zannı oluşmuş ve o zan üzere hareket etmişler.
Bu tıpkı Mekke fethedildikten sonra “BİR DAHA KABE’DE ALLAH’A ORTAK KOŞULMAYACAK.” denmesi gibi bir şey…
Neden böylesine “tekidi nefiy istikbal” kullanılır? Çünkü artık Kur’an var.
Herhangi bir kişinin “Allah insanları saptırıyor.” demesi hiçbir şey ifade etmez… Herhangi bir kişinin “Allah cinleri ve insanları cehennem için yetiştiriyor.” demesi yine hiçbir şey ifade etmez… AMA BUNLARI BİZZAT ALLAH’IN GÖNDERDİĞİ KİTAP SÖYLÜYORSA işte o zaman bu çok şey ifade eder.
Şimdi konuyu ilkeler bazında ilerletmek için temel belirleyelim:
- ‘LEN’ edatının kullanıldığı yerlerde “öncesinde oluyordu, bundan sonrasında asla olmayacak” şeklinde bir anlamı yok demek mümkün değil fakat her bağlamda öyle olduğunu söylemek de mümkün değil.
- Her şey kendi bağlamıyla anlam kazanır.
- Bir kelimenin veya edatın konuya katkısı önce içinde geçtiği kelime daha sonra siyak ve sibakından anlaşılır.
İşte buna göre Cin suresini 1. ayetten itibaren okuduğumuzda 5. ayette kullanılan ‘LEN’ edatının “Öyle oldu ama bundan sonra olmayacak.” anlamı taşıdığı gayet kolaylıkla anlaşılır.
- ayette “Cinlerin bir Kur’an dinledikleri ve ona inandıkları” söyleniyor.
- ayette “Bu Kur’an doğru yola iletiyor.” ve yine ‘LEN’ ile “وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَدًاۙ (velen nuşrike birabbinâ ehadâ(n)) cümlesi kuruluyor.
- ayette cinler “Rabbimiz ne bir veled edinmiştir ne de O’nun sahibesi vardır.” deniliyor. Eğer bunlar daha önce şirk koşmamışlarsa daha önce bunu da söylememişler demektir.
- ayette “SEFİHİMİZ, ALLAH HAKKINDA YALAN KONUŞUYORMUŞ.” diyorlar… Burada nerede yalan var? Cinler zaten öncesinde Allah’a şirk koşmamışlar, zaten öncesinde de “Allah çocuk edindi ve sahibesi var.” dememişler.
- ayette “Biz sanıyorduk ki cinler ve insler Allah hakkında asla yalan söylemeyecek.” İyi de burada nerede yalan?
Onların bu sözü: “Biz geçmişte böyle zannediyorduk ama…” Bu, onlara yalan söylenmiş anlamına gelmez mi?
İşte geçmişte bu cinlere “CİN VE İNS ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLEYEMEYECEK.” dedirten bir şey olması lazım, diyorum.
Onlara “ALLAH’IN BİR VELEDİ VAR” denmiş ve ONLAR BUNA BU SÖYLENENİN ALLAH HAKKINDA BİR YALAN OLDUĞUNU HİÇ DÜŞÜNMEDEN İNANMIŞLAR… ONLARIN BÖYLESİ BİR İNANCA GELMESİNİ SAĞLAYAN BİR ŞEY OLMASI LAZIM… Onların tam da O’na güvenerek “KİMSE ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLEYEMECEK.” demeleri lazım…
Yoldan geçen birinin “Allah kulları saptırandır.” demesi hiçbir şey ifade etmez çünkü elde Allah’ın kitabı var, ona bakar ve bunun yalan olduğunu ortaya çıkarırsın ama eğer “ALLAH DİLEDİĞİNİ SAPTIRIR.” DİYEN ALLAH’IN KİTABIYSA İŞTE O ZAMAN BU BAMBAŞKA BİR ŞEY OLUR… Bu durumda “Kulları saptıran Allah’tır.” sözü yalan olmaz çünkü “Kitapta yazıyor.” dersin.
Yoldan geçen biri “Allah’ın veledi var, sahibesi var.” derse bu hiçbir şey ifade etmez… Ama bunu bizzat Allah’ın gönderdiğine inandığınız kitap söylerse o zaman “Allah veled edindi, Allah’ın sahibesi var.” sözü yalan olmaz ve bu yalana doğru diye inanılır TA Kİ KUR’AN GELENE KADAR.
Bu cinler de Kur’an dinlemiş, ona inanmış ve inandıktan sonra “ASLA ONA ORTAK KOŞMAYACAĞIZ.” demişler… Bu onların daha önce ortak koştuklarını ama Kur’an’dan sonra artık asla ortak koşmayacakları anlamına gelir.
Bu cinler Kur’an’dan önce Allah’ın bir sahibesi ve veledi olduğuna inanmışlar, Kur’an dinlemişler ve bunun böyle olmadığını anlamışlar, peki onlara bunu kim söylemiş? SEFİHLERİ.
Peki, o sefih bunu yan gelip yatarak mı söylemiş?
Hayır, cinlerin elinde hiç kimsenin Allah hakkında bir yalan söylemeyeceğine dair bir ölçünün olması lazım. Yoksa bunlar hâşâ Allah’ın evine misafir oldu da O’nun karısını ve oğlunu görüp bu düşünceye erişmediler.
Allah’ın oğlu ve karısı olduğunu görmeden her kim “O’nun karısı ve oğlunun var olduğunu” söylese bu ne cinler aleminde ne ins aleminde inandırıcı bir bilgi olur.
Ama bu cinler İNANMIŞ.
PEKİ O SEFİH BUNLARI NASIL BU YALANA İNANDIRMIŞ OLABİLİR?
Cinler, Allah’ın görülemeyeceğini, hiç kimsenin onu kuşatamayacağını bilmiyorlar mı?
Sefihlerinin Allah’ı göremeyeceğini bilmiyorlar mı?
Bir örnek vereyim. Yahudilerin tamamı kendilerinin Allah’ın HALKI olduğuna inanır. / Hristiyanların tamamı da İsa’nın Allah’ın bir yansıması olduğuna inanır.
Şimdi Yahudiler ve Hristiyanlar bu inanca Hahamlarının ve Rahiplerinin söylemleri ile mi ulaştılar? KESİNLİKLE HAYIR.
Onlar bu söylemlere Allah’ın indinden geldiğine kesin olarak inandıkları KİTAPTA GEÇTİĞİ İÇİN İNANDILAR.
Mesela, eğer günümüzde herhangi bir haham, rahip, kardinal veya papaz kalkıp “İSA, ALLAH’IN GÖRÜNTÜSÜ DEĞİL, YAHUDİLER ALLAH’IN HALKI DEĞİL.” dese onu ilk önce Yahudiler ve Hristiyanlar öldürür.
Çünkü söyledikleri şey kutsal kitaplarına ters bir söylem yani haham veya rahip olmaları onları kurtarmaz.
Yahudiler ve Hristiyanlar hahamlarının ve rahiplerinin Allah’ı kuşatamayacağını hem biliyorlar hem de inanıyorlar. İşte din adamları de değil, Allah’tan gelen bir kitap bunu söylüyorsa buna inanılır.
İşte diyorum ki, CİNLERin de böyle bir durumu olması lazım…
Eğer elinizdeki kitabın Allah’tan geldiğine iman ediyorsanız ve o kitap size “SİZ BENİM HALKIMSINIZ, HER ŞEYİ SİZİN İÇİN YAPTIM, SİZİN DIŞINIZDAKİLERİN HAKKI SİZE HİZMET ETMEKTİR. ONLARI ÖLDÜREBİLİR, ALDATABİLİR, HER ŞEYİ YAPABİLİRSİNİZ.” diyorsa ve “BU SÖYLEM DÜNYA YARATILDIĞINDAN BERİ VAR.” diyorsa o zaman durum başka, bambaşka olur.
Elinizde tanrı katından olduğuna inandığınız bir kitap size “ŞABAT bir Yahudi sözleşmesidir, onu ihlal eden Yahudilikten çıkar.” diyorsa sizi öldürseler bile Şabat’ı çiğnemezsiniz.
İşte akıllı varlıklarda ZAN böyle oluşur ve bu zanna göre “TEKİDİ NEFİY İSTİKBAL” sigasını kullanır.
Hristiyanlara şöyle bir soru sorsak: “İSA NE ZAMANDAN BERİ ALLAH’IN GÖRÜNTÜSÜDÜR?”
Alacağımız cevap kesinlikle “EZELDEN BERİ” olacaktır.
Yahudilere “YAHUDİLER NE ZAMANDAN BERİ ALLAH’IN HALKIDIR?” diye sorsak alacağımız cevap kesinlikle “EZELDEN BERİ” olacaktır.
Cin suresindeki cinlere “ALLAH’IN NE ZAMANDAN BERİ BİR SAHİBESİ VE VELEDİ VAR?” diye sorsak onlar da kesinlikle “EZELDEN BERİ” diyeceklerdir.
Hatta her inanç sahibine kendi inancını sorsak alacağımız cevap kesinlikle “EZELDEN BERİ” olacaktır.
Yani “ALLAH BİR VELED edindi.” diyenler şöyle demiyor: “İnsanlık yaratıldı, belli bir dönem tarih çizgisi aktı, olaylar bir yere geldi ve işte O AN ALLAH VELED EDİNDİ.” demiyorlar.
“O veled, o sahibe ezelden beri var.” diyorlar. Eğer bunlar bu inancı sonradan edinmemişlerse bu durumda ilk cinden beri bu inanç geliyor demektir ama bu durumda bile şu soru çıkar: O ilk cin bunu nasıl ve nereden edindi?
Haham veya rahip “Allah veled edindi, Allah bir halk edindi” diyor. Bunu nereden söylüyor? Allah’ın katından gelen kitaba bakarak söylüyor. Diğer insanlar o kitaba kesin inanıyor ve haham ve rahiplerinin o kitaba muhalif hareket edebileceklerini asla akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.
Günümüz Müslümanına “Kur’an değiştirildi.” deyin bakalım, inanacaklar mı?
Günümüz sıradan insanı DİYANET TARAFINDAN BASILAN KUR’AN’IN, NOKTASI NOKTASINA HAREKESİ HAREKESİNE TIPATIP MUHAMMED’E VERİLEN KİTABIN AYNISI OLDUĞUNA İNANIYOR. Allah’ın gönderdiği kitabın üzerine noktalar harekeler ekleneceğini, hattının değiştirileceğini aklının ucundan bile geçirmiyor.
Cinlerin o sözünü alalım ve günümüze uyarlayalım: “BİZ, İNSİN VE CİNNİN ALLAH’IN KİTABINI ASLA DEĞİŞTİRMEYECEĞİNE İNANIYORDUK.”
Çünkü ister İNS ister CİN olsun yaratılmış akıllı varlıkların BU KADAR İLERİ GİDEBİLECEĞİ HİÇ AKIL KÂRI DEĞİLDİR.
ALLAH’IN KİTABINI ALLAH DÜŞMANLARI DEĞİL, ALLAH DOSTLARI OLDUĞUNU İDDİA EDENLER DEĞİŞTİRDİ!
Tıpkı Hristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi, tıpkı söz konusu cinlerde olduğu gibi…
Onlar sefih olanın sefih olduğunu önceden bilmiyorlardı. Onun sefih olduğunu KUR’AN DİNLEDİKTEN SONRA ANLADILAR. Şimdi “SEFİH” dediklerine daha öncesinde “AZİZ, KUTSAL KİŞİ, ÖNDER, ALLÂME, BÜYÜK ÂLİM” diyorlardı muhtemelen.
EBU ESVED’İ, ASIM’I, KİSAİ’Yİ, NAFİ’Yİ ve bilumum noktacı ve harekecileri hiç hayırla yad etmeyini gördünüz mü? Breh breh, ne büyük âlimler(!) Kur’an’ı sıradan insanın yanlış okumasından korudular. Onlar olmasaydı herkes Kur’an’ı yanlış okurdu.
Biz o kadar geri zekalı ve o kadar kötü niyetliyiz ki noktasız ve harekesiz Kur’an görsek hemen onu kafamıza göre noktalayıp harekelendirir, tüm insanları saptırırdık(!) Biz o kadar kötü insanlarız ki Allah’tan uzaklaşmak için can atıyoruz(!)
Ben ‘MEN YUDLİLİLLAHU’ değil ‘MEN YUDLİLİLLAHE’ desem kötünün kötüsüyüm, saptırıcıyım, sapığım, Kur’an düşmanıyım, bozguncuyum, İngiliz ajanı, gizli Yahudi, satılmış, mason projesi, cahil, ahmak, sihirbaz, insanları kendisine kul etmeye çalışan, yakında peygamberlik ilan edecek gizli bir hedonist, narsist olurum. (Bunların hepsi söylendi, dahası da var ama gereksiz)
Ben ‘VADRİBUHUNNE’ değil ‘VASRİBUHUNE’ desem, kıyamet kopar. “Vay, sen nasıl erkeklerin kadınları dövme hakkını ellerinden alırsın!”
Ben “Yahu, ‘ER RACULU KAVVAMUNE ALA’N NİSA’; ‘erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler/amirdirler/reistirler’ demek değildir.” desem hem de en yakınımızdakiler “VAY, DEMEK Kİ SEN DE ADNAN OKTAR GİBİSİN.” derler.
Yani insanların Allah’ın kitabı hakkında kesin bir hüsnü zannı var… Onu Allah indirdi ve O korur. Eğer “Biri onu değiştirdi.” dersek hâşâ Allah korumamış anlamına gelir ki işte kabul edilmeyen budur.
Herkes elindeki kıraatin “Allah’ın koruduğu zikir” olduğunu sanmakta ve sadece bir meal olan Asım kıraatini de Allah’ın kitabının yerine koymaktadır.
Vesselam.