بسم الله الرحمنِ الرحيم

‘DABBETÜL ARZ’ EFSANESİ

(Neml 27/82)

وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟

Ve-iżâ veka’a-lkavlu ‘aleyhim aḣracnâ lehum dâbbeten mine-l-ardi tukellimuhum enne-nnâse kânû bi-âyâtinâ lâ yûkinûn(e)

Bu ayet şu ünlü ‘DABBETÜL ARZ’ efsanesinin çıkmasına neden olan ayettir (hâşâ -ayet değil, ayete çarpık yaklaşanlar yüzünden) ve verilen mealler şu şekildedir:

Ali Bulaç Meali – O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

Besim Atalay Meali – Onlara söz hak olunca «İnsanlar bizim ayetlerimize inanmazlardı» diyerek, kendileriyle konuşabilen, yerden bir canavar çıkaracağız

Diyanet İşleri Meali (Eski) – Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan çıkarırız ki o, onlara, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıkların söyler.*

Diyanet İşleri Meali (Yeni) – (Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler.

Kur’an Yolu (Diyanet İşleri) – Söylenen (kıyamet) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir yaratık çıkarırız da insanların ayetlerimize kesin bir şekilde iman etmedikleri konusunda onlarla konuşur.

Diyanet Vakfı Meali – O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.

Mehmet Okuyan Meali – Onlar hakkında o (azap) sözü gerçekleştiği zaman, onlar için yerden bir canlı çıkarmış olacağız ve bu (inkârcı) insanların ayetlerimize kesin bir şekilde inanmamış olduklarını kendilerine söyleyecektir.

Şu aşağıya aldığım da müfessirlerin en akıllısı sayılan Zemahşerî’nin ‘DABBETÜL ARZ’a dair tefsiri:

Dâbbetülarz; cessâse1 olup hadiste geldiğine göre boyu, altmış̧ arşındır, peşine düşenin yakalayamayacağı, kaçanın da kendisinden kurtulamayacağı bir şey imiş̧. Yine rivayete göre dört ayağı, ince tüyleri, telekleri ve iki kanadı varmış̧. Bu hayvanın vasfına dair İbn Cüreyc’den [v. 150/767] gelen rivayete göre, öküz başlı, domuz gözlü, fil kulaklı, dağkeçisi boynuzlu, devekuşu boyunlu, aslan yeleli, kaplan postlu, kedi böğürlü, koç kuyruklu ve deve tabanlı olup iki ekleminin arası, Âdem (a.s.)’ın arşınıyla on iki arşınmış̧. Yine rivayete göre sadece başını çıkartacakmış̧ ki başı da göğün burçlarına yahut bulutlara erişiyormuş̧. Ebû Hureyre’den gelen rivayete göre ise onda her renkten varmış̧. İki boynuzunun arası süvari yürüyüşüyle bir fersahlık [takriben 6 km] mesafe imiş̧. Hasan-ı Basrî’den [v. 110/728] gelen bir rivayete göre yerden çıkışının tamamlanması üç gün sürecekmiş̧. Hazret-i Ali Radıya’llāhu Anh’dan rivayet edildiğine göre de o üç günde çıkacak olup, insanlar bakarken ancak üçte biri çıkacakmış̧. Yine rivayete göre Hazret-i Peygamber’e (s.a.) Dâbbetülarz’ın nereden çıkacağı sorulmuş̧ da “Mescitlerin Allah’a göre saygınlığı en büyük olanından.” deyip bununla Mescid-i Harâm’ı kastetmiş̧. Yine rivayete göre Dâbbetülarz üç kez çıkacakmış̧, Yemen’in en ücra bölgesin- de ortaya çıkıp sonra gizlenecek, daha sonra çölde ortaya çıkıp uzun bir zaman gizlenecekmiş̧. Derken, insanlar Allah’a göre en saygın ve en değerli bir mescitte bulunuyorlarken, onları sadece ve sadece o hayvanın Benî Mahzûm yurdunun hizasındaki Rükn-i Yemânî ve Rükn-i Hacer arasından, Mescid’in sağ̆ çıkışındaki kapıdan çıkması korkutacakmış̧. Bir grup kaçarken, bir grup da bakakalacakmış̧. Bir söylentiye göre de Safa tepesinden çıkıp akıcı bir dille insanlara konuşacak ve “İnsanlar Bizim ayetlerimize” yani benim çıkacağıma “yakinen inanmıyorlardı” diyecekmiş̧; çünkü onun çıkışı [kıyametle ilgili] alâmetlerden sayılmaktadır. Ve “Bakınız; Allah’ın lâneti zalimlere olsun!” diyecekmiş̧. Süddî’nin [v. 127/745] rivayetine göre insanlara, İslam dininin dışında kalan bütün dinlerin bâtıl olduğunu anlatacakmış̧. İbn Ömer Radıya’llāhu Anh’ın rivayetine göre de batıya yönelip, baştanbaşa duyuracağı şekilde bağıracak, sonra da doğuya, Şam’a ve Yemen’e yönelip aynı şeyi yapacakmış̧.

Bir rivayete göre de [Mekke’deki] Ecyâd tepesinden çıkacakmış̧. Yine rivayete göre İsa (a.s.) insanlarla beraber Beytullah’ı tavaf ederken, o esnada altlarında yer, kandilin sarsılması gibi sarsılıp Safa tepesi, koşulan yerden [mes‘â] itibaren yarılacakmış̧ ve Dâbbetülarz beraberinde Hazret-i Mûsâ’nın asası ve Hazret-i Süleyman’ın mührü olduğu hâlde çıkacakmış̧. Müminin secde ettiği alnına veya iki gözünün arasına Mûsâ’nın asasıyla vuracakmış̧ da beyaz bir nokta oluşacakmış̧ ve bu nokta Dâbbetülarz’a aydınlık olacakmış̧. Yahut noktayı parlayan bir yıldız hâline gelinceye dek müminin yüzünde bırakacak ve iki gözünün arasına “Bu mümindir.” diye yazacakmış̧. İnkarcının burnunu da mühürle damgalayacak ve bu damga onun yüzü Dâbbetülarz’a simsiyah kesecek derecede yayılacak ve onun da iki gözünün arasına “Bu inkârcıdır!” diye yazacakmış̧. Bir rivayete göre de Dâbbetülarz asa ile müminin yüzünü parlatacak, inkârcının burnunu da mühürle damgalayacakmış̧; sonra da onlara: “Ey kişi! Sen cennetliklerdensin!” ve “Ey kişi! Sen de cehennemliklerdensin!” diyecekmiş̧.

(İnsan bunları eleştirirken bile yoruluyor. Aslına bakarsanız bunlara en ağır eleştirileri getirerek eleştirmeye değer görmek bile çok ciddi değer vermek olacaktır.)

Ayette geçen ‘DAABBE’ kelimesi el yazmalarında şu şekilde geçmektedir:

Bu da kelimenin kök harflerinin د ب ب değil de د ء ب olabileceği anlamına gelmektedir.

Eğer kelimenin kök anlamı ‘DAL+HEMZE+BA’ olursa ne olur?

Bu durumda kelimenin anlamı Zemahşerî’nin resmini çizdiği “acayip yaratık” değil “emek veren, ısrarla vazgeçmeyen, kendini adayarak devam eden, ara vermeden devam ettiren” olur. 

Gelenek bu ifadeyi daima ‘DABBATÜL ARZ’ olarak anmış olsa da ayette öyle değil ‘DABBETEN MİNEL ARZ’ şeklinde geçmektedir. Kaldı ki ayetteki ‘dabbe’ kelimesi nekre olduğu için ondan sonraki kelimeler o kelimeye sıfat olurlar. 

Bu durumda;

‘DABBETEN’ … MEVSUF

‘MİNEL ARD’ … SIFAT

‘YÜKELLİMEHUM’ … SIFAT

O zaman ifadenin anlamı şu olur:

O ‘QAVL’ GERÇEKLEŞECEĞİ ZAMAN, ONLAR İÇİN, ONLARLA ISRARLI BİR ŞEKİLDE KONUŞMAYI SÜRDÜRECEK OLAN BİR KONUŞMACI ÇIKARACAĞIZ.

O QAVL ONLARIN ALEYHİNE GERÇEKLEŞECEĞİ ZAMAN, ONLAR İÇİN, ONLARLA KONUŞAN O SOYDAN ISRARLI (GAYRETLİ) BİRİNİ ÇIKARACAĞIZ.

Ayetteki تُكَلِّمُهُمْۙ (tukellimuhum) ifadesi “karşılıklı sohbet” anlamında değildir.

 

Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.

الحمد لله رب العلمين



Önerilen İçerikler