بسم الله الرحمنِ الرحيم

RİSALETİN ‘MİLLET’İ

Bakara 2/120

وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ

Velen terdâ ‘anke-lyehûdu velâ-nnesârâ hattâ tettebi’a milletehum kul inne huda(A)llâhi huve-lhudâ vele-ini-tteba’te ehvâehum ba’de-lleżî câeke mine-l’ilmi mâ leke mina(A)llâhi min veliyyin velâ nasîr(in)

Meal ve tefsirlerin hemen hepsinde bu ayetin ilk cümlesi: “DİNLERİNE TÂBİ OLMADIKÇA YAHUDİ VE HRİSTİYANLAR SENDEN RAZI OLMAZ.” şeklinde çevrilmiştir. Cümledeki ‘millet’ kelimesini hiç çevirmeden meallerine yansıtanlar bile ‘millet’ kelimesinin “din” anlamına geldiğini parantez içinde açıklamışlardır.

Mesela,

Mehmet Okuyan Meali – Milletlerine (dinlerine) uyuncaya kadar Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla razı olmayacaklardır.

De ki: “Şüphesiz ki Allah’ın rehberliği, gerçek rehberliktir.” Sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyarsan, Allah’tan (gelecek azaba karşı) senin için herhangi bir dost ve yardımcı olmayacaktır.

Oysa ‘millet’ kelimesi kesinlikle “DİN” anlamında değildir ve Kur’an’ın tamamında ‘millet’ kavramı sadece İbrahim’e izafe edilmiş, sadece onunla özdeşleştirilmiştir.

‘Millet’ kelimesinin geçtiği tüm bağlamlarda şöyle bir sonuç çıkmaktadır. Bir resulün peşine takıldığını söyleyenler, onun ölümünden sonra o resulü her şeyin belirleyicisi haline getiriyorlar. Yani o resulü merkeze alıyorlar. Bunu yaptıktan sonra bu merkez etrafında DİNİ MÜKTESEBAT oluşturuyorlar. Oluşturdukları müktesebatta önceki resuller sadece birer motif, birer figüran konumundadır.

İster Yahudilerin elindeki Kitab-ı Mukaddes dedikleri kitabı ister Yahudilerin müktesebatını okuyun isterse çağdaş hahamları dinleyin, karşınıza her şeyin merkezinde olan 12 soy ve bu soyun merkezinde de HARUN SOYU vardır. Bütün dini kurgu, tarih anlayışı, önceki ve sonraki resuller bu merkeze göre anlam kazanmaktadır.

Mesela, Yahudiler İsa’yı Şabat’a uymadığı için yalancı ilan etmişlerdir. Peki, Şabat Musa’dan mı çıkmıştır? Hayır; Şabat, Harun soyunu merkeze alan SANHEDRİN (ulema) tarafından çıkarılmıştır.

Fakat Yahudilerde ‘DİN’ denilince bunun “Kitap, Talmud (hadis), İcma (ulema) ve Kıyas” olduğu için bu asla tartışılmamış ve kesin doğru kabul edilmiştir. Bu yüzden Şabat’ı Musa’nın veya Harun’un çıkarıp çıkarmaması önemli değildir.

Ulema içtihat etmiş ve çıkarmıştır bu yüzden o içtihadı sorgulamak Musa’yı sorgulamaya eşdeğer kabul edilmiştir.

Aynı durumun bir benzeri Hristiyanlar tarafından yapılmıştır. İncil dedikleri kitap onlara göre hem Eski Ahit hem de Yeni Ahit’i kapsamaktadır. Yani bir Hristiyan, Yahudilerin elindeki kitaba iman etmeden tek başına İncil’e iman edemez ve Hristiyan olamaz. Aslına bakılırsa Yeni Sözleşme dedikleri kısımda önceki resullere ait hiçbir kıssa anlatılmaz. Hatta önceki resuller sadece konuşmanın kenar süsüdür. Hristiyanlar önceki resullerle alâkalı her şeye Yahudilerin elindeki kitaba göre inanırlar.

Fakat Yahudilerin ellerinde bulunan kitaba ESKİ AHİT demeleri İsa’yı merkeze aldıkları, artık önceki resullerin tamamının İsa için birer figüran oldukları anlamına gelmektedir. Yani eski resuller İsa merkezli bir dinde MENSUH olmuştur.

Müslümanlık bu ikisinin tıpkısının aynısıdır. Onlar da “Muhammed”i merkeze alıp diğer resulleri figüran haline getirmişlerdir.

Kendisini “Muhammed ümmeti” diye adlandıran Müslümanlık, İslam’ın merkezine Muhammed’i alıp diğer resulleri varlığı ve yokluğu fark etmeyen önemsiz hayali kahramanlara dönüştürmüştür.

Tüm resullerin dini sadece “İslam” olmasına rağmen “İslam Tarihi” dediklerinde bile başlangıç olarak Muhammed’i almaktadırlar. Ondan önceki resullerin tarihi İslam Tarihi’ne dahil değildir.

Kur’an’ı anlamak için okuyan her mümin şunu rahatlıkla görür, Yüce Allah hiçbir resulü merkeze almamış ama RİSALETİ merkeze alarak tüm resulleri bu ortak paydada birleştirmiştir. Bu yüzden ‘İTTEHAZALLAHU VELEDEN’ diyenler kendilerine “Biz Muhammed ümmetiyiz.” diyecek ve Yüce Allah’ın dinini bu merkeze göre anlamaya çalışacaktır nitekim tarih boyunca böyle olmuştur. Oluşan dini müktesebat buna göre oluşturulmuştur.

Yüce Allah sadece Muhammed’e has bir risalet göndermediği halde, ‘İslam’ tüm resullerin tek dini olduğu halde, diğer resullerin sözleri, hadisleri hatta Kur’an’da anlatılan kıssaları bile İslam’ın anlaşılmasında en ufak bir rol oynamamaktadır.

Mesela, Muhammed’e ait hadisler İslam’da teşri kaynağıdır ama mesela İsa’nın, Musa’nın Yusuf’un, İbrahim’in vs. sözleri İslam’da teşri kaynağı değildir çünkü anlayışa göre o resuller İslam’ın resulü daha doğrusu “Muhammed ümmeti”nin resulleri değil, ötekilerin resulleridir.

Kendisini en bilinçliler veya en bilgililer arasında görenler bile bilinçaltlarında kendilerini “Muhammed ümmeti” olarak görür ve diğer resullere bu merkez üzerinden değer verir haldedir.

Muhammed’i merkeze alıp İslam Tarihi’ne o gözle bakanlar Yahudilerin Yahudiliğini ve Hıristiyanların Hristiyanlığını Muhammed’i kabul etmemiş olmalarına bağlarlar. Yani Yahudiliği ve Hristiyanlığı Muhammed merkezli anlamaya çalışırlar.

Oysa şu Kur’an’ı okuyup azıcık akıl edenler bile hem ‘YAHUD’ hem de ‘NASARA’ kavramının Muhammed’in ortaya çıkmasından çok önceleri kullanılmaya başlandığını görürler. Yani Yahudiler, Muhammed hatta İsa bile gelmeden Yahudi; Hristiyanlar da Muhammed daha doğmadan Hristiyan olmuşlardı.

Kur’an her iki sahte dinin Muhammed öncesinde çoktan oluştuğunu haber vermektedir ve onların ortaya çıkmasını Muhammed’e değil direkt İBRAHİM’E bağlamaktadır.

Yani Yahudiler ve Hristiyanlar Muhammed’i kabul etmediklerinden dolayı değil, İbrahim’i kabul etmediklerinden dolayı ‘Yahud’ ve ‘Nasara’ olmuşlardır.

“İbrahim’i kabul etmemeleri”nden kastettiğimiz şey onu inkâr etmeleri değil, onun, Allah’ın belirttiği şekilde olduğunu kabul etmeyip din adamları eliyle şekillendirilen hal üzere olduğunu kabul etmeleridir.

Yahudilerin hahamları, Hristiyanların kardinalleri kafalarındaki kipaları çıkarıp sarık takmış, yaldızlı elbiselerini çıkarıp yünden elbise giymiş ve isimlerini de “ulema” (hadisçi, kelamcı, müfessir, tarihçi, mutasavvıf) olarak değiştirmişlerdir. Eski ve Yeni Ahit olan merkezlerini bırakıp “Muhammed ümmeti” yapmışlardır. Fakat merkeze alınan şeyin değişmesi bunun ‘İTTEHAZALLAHU VELEDEN’ olduğu gerçeğini asla değiştirmemiştir.

Yüce Allah’ın dini, risaleti merkeze alan bir dindir ve işte bu dinin adı ‘İSLAM’dır.

Resullerin tamamı tek bir kişi gibidir çünkü hepsinin risaleti tek bir risalettir.

Bu yüzden kendisini “mümin” olarak niteleyen her kişi şunu bilmeli ve kalbinde en ufak bir şüpheye düşmeden iman etmelidir: MÜMİN, RİSALETİN ÜMMETİDİR ve bu yüzden resullerin tamamına birini diğerinden aşağıda görmeden, hiçbirini ötekileştirmeden hepsine iman etmek zorundadır.

İslam Tarihi’ne gelince: İslam Tarihi Yüce Allah’ın ‘kun’ dediği gün başlamıştır. Bu zaman içinde ‘LA İLAHE İLLALLAH’ diyen her resulün yaşamı İslam Tarihi’nin parçasıdır ve o parça olmadan diğer parçaların anlaşılması asla mümkün değildir

Yunus olmadan İslam’ı ve İslam Tarihi’ni anlayabileceğini zanneden büyük bir aldanış içindedir.

İdris olmadan anlamlı bir bütüne ulaşacağını zanneden büyük bir aldanış içindedir.

Eyyüp olmadan tarih anlayışının sahih olacağını zanneden büyük bir aldanış içindedir.

Kısacası resullerin herhangi biri olmadan sahih bir tasavvura kavuşacağını zanneden büyük bir aldanış içindedir çünkü resuller kendi başlarına, biri diğerinden bağımsız lokal liderler değil, biri olmadan diğeri olmayacak olan İNSANLIĞIN İMAMLARIDIR.

Yunus’u küçümseyen resullerin tamamını ve risaleti küçümsemiştir; Musa’yı dışlayan tüm resulleri, risaleti dışlamıştır, İsa’yı ötekileştiren resullerin tamamını ve risaleti ötekileştirmiştir.

Müminler illa da kendilerini bir ‘ÜMMET’ olarak nitelemek istiyorlarsa “BİZ TÜM RESULLERİN ÜMMETİYİZ VE BİZİM ÜMMETİMİZ HER DÖNEM VE HER MEKÂNDA BİR TEK ÜMMETTİR.” şeklinde nitelemelilerdir. Bundan aşağı bir niteleme kesinlikle ‘İSLAM’ değildir.

Muhammed’in tek tırnağına bin canını vermeye hazır olan biz müminler söz konusu resul ‘Musa’ olunca “Onun için Yahudiler can versin.” demeyiz, ona da bin canımızı veririz.

“Müminim!” diyen herhangi birinin HAMASETİ tüm resullere karşı aynı değerde değilse (şu Kur’an’ı az biraz anlayan biri olarak yemin ederim ki) O kişi asla mümin değildir!

Bakara 2/285

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

âmene-rrasûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihi velmu/minûn(e) kullun âmene bi(A)llâhi ve melâ-iketihi ve kutubihi ve rusulihi lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(i) ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ ġufrâneke rabbenâ ve-ileyke-lmasîr(u)

RESUL VE MÜMİNLER HİÇBİR RESULÜ DİĞERLERİNDEN AYIRMADAN “RABBİMİZ, DÖNÜŞÜMÜZ SANADIR, İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK.” DİYEREK ALLAH’A, MELEKLERİNE, KİTABINA (kesinlikle kitaplarına değil), RESULLERİNE İMAN EDERLER.

 

Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.

الحمد لله رب العلمين

 

Önerilen İçerikler